hayat engel tanımaz – sütçü türk masallı

Sütçü

             TÜRK MASALLARI

            SÜTÇÜ MASALLI

 Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde babam eşikte ,annem beşikte iken ben sokakta seksek oynarken bir fakir adam ve onun ailesi varmış.

  Fakir adam şehre uzak mı uzak bir yerde ufacık bir kulübede yaşarmış. Her gün şehre  tek ineğinin sütünü satmaya gider onun parasıyla da ailesine bakarmış.

  Bu fakir adamın bir hasta annesi birde fukara karısından başka kimsesi yokmuş. Bu fakirlikte çocuğu olmadı için hem üzülür hem de şükredermiş.

 Neyse bu masal ya bir sabah erkenden ineğini sağıp sütünü yüklenen adam düşmüş yola. Şehre varmış. Sokak sokak gezerken bir minik kedi yavrusuna rastlamış. Kedi yavrusu ufacık tefecik kahverengi tüylü ,kara kara gözlü çok sevimli bir şeymiş. Bakmış yavrucuk aç. Hava da soğuk yavru tir tir titriyor. Sokaktan bir sürü insan gelip geçiyor ama bu aç yavruya bakan kimse yok . Kıyamamış yavruyu kucaklamış sonra sattığı sütten avucuna döküp yavruyu beslemiş. Aç kedicik sütü öyle bir içmiş ki gören şaşarmış. Neyse adamın kucağına yayılmış. Bakmış yavrucuk hala üşüyor. Kediciği hırkasının cebine yerleştirmiş. O orada uyurken adamda sütünü satmaya devam etmiş. Akşama doğru işi bitip evinin yolunu tutarken yavruyu kucaklayıp seve okşaya evine gelmiş.

 Eşi ve annesi adamın kucağındaki kediyi görünce pek sevmişler evin bir köşesine eski bir sepetten bir yuva yırtık bir battaniyeden de bir yatak hazırlamışlar.

 Günler geçmiş kedicik evin neşesi olmuş . Tek ineklerinin sütünden de nasibini alırmış. Her geçen gün büyüyen kedi ailesiyle mutlu mesut yaşaya dursun .Adamcağızda evini geçindire bilmek için ikinci bir iş ararmış bir türlüde bulamazmış. O günde evine gelmiş. Annesi oğlunu karşılamış. Eşinin hasta olduğunu söyleyince adam hemen eşinin yanına geçmiş. Yatağında per perişan yatan kadın ne yapsın kocasını görünce ağlamaya başlamış.

 Kadın: Kocacım kusura bakma sofranı hazır edemedim. Çok hastayım. Siz annem ile yemek yiyin ben biraz dinleneyim demiş.

 Adam ne yapsın annesiyle sofraya oturup peynir ekmekle karnını doyurmuş.

  Kadın günler geçse de bir türlü düzelemiyormuş. Rengi iyice sararıp solmuş. Hiçbir şeyde yiyemez olmuş. Adam ‘ne yapacağım elde avuçta para yok ki bir hekim getiriyim düşünürken’, annesi elinde bir altın bilezikle gelmiş.

 Anne: Bak oğlum bu benim kocamdan kalma son şeyim. Senin bir evladın olursa ona verecektim. Gel gelelim gelinim hasta al bunu git bir hekim getir demiş.

 Adamda annesine teşekkür edip şehre gidip iyi bir hekim bulup gelmiş. Hekim kadın muayene etmiş;

 Hekim: Eşinizin durumu hiç iyi değil onun iyileşmesini istiyorsanız. Çok uzak bir ülke vardır. Orada yetişen bir bitki var. Bu bitki kış yaz hiç solmaz onu bulup getireceksiniz . Sonra onu kocaman bir kazana atıp suyun içinde iyice kaynatacaksınız. Bir kısmını ayırıp bunu eşinize günde üç kez üç gün boyunca içireceksiniz. Üçüncü günün sonunda eşinizi kalan suda yıkayıp yatırın sabahına iyileşmiş olur deyip gitmiş.

 Adam düşünmüş taşınmış o ülkeye gitmeye karar vermiş. Sabah gün aydınlanırken annesine veda edip eşini işini ona emanet edip  sırtına heybesini atıp düşmüş yola. Az gitmiş uz gitmiş epeyce yol gitmiş. Akşam olurken acıkmış heybesinden bir lokma ekmek alıp yiyim demiş. Birde elini heybesine atmış ki yumuşacık bir şey .Heybeden kedisi çıkmasın mı? Adam hem çok şaşırmış hem de çok sevinmiş. ‘seninle yol arkadaşı mı olacağız demiş’. Bir lokma ekmeği kedisiyle paylaşıp.Bir ağaç dibine kedisine sarılıp uyumuş.

  Sabah tekrar yola düşmüş. Az gitmişler uz gitmişler .dere tepe düz gitmişler. Yolda bir arabacıya rastlamışlar. Onunla beraber yakın ülkeye kadar gitmişler yaşlı arabacının taşıdığı yükü yerine koymasına yardım edip yollarına devam etmişler.

 Yollar uzun ve sessizmiş. Bir gece boyunca hiç durmadan yol gittikten sonra ormana gelmişler. Neredeyse yemekleri bitmek üzereymiş. Adam nerden yemek bulacağım derken kedisi kucağından atlayıp koşmaz mı? Biraz sonra ağzında bir tavşanla gelmiş. Adam hemen pişirmiş ikisi de karnını doyurmuş tekrar düşmüşler yola.

 Günlerce yol gitseler de bir türlü ormandan çıkamıyorlarmış. Adam nereye gideceğini şaşırmış derken bir ağaç dibine çökmüş kalmış. Kedisi de onun ayaklarına yatmış.

 Adam: Kedicim. Ne yapmalı bilemedim. Günlerdir bu ormandayız ama bir türlü çıkış yolunu bulamadık acaba çıkış yolu var mıdır? Der demez birden bir kuş belir i vermiş. Rengi mas mavi kanatları kocaman bu kuş önce adamın sonra kedinin etrafında uçunca kedi atlamış ama tutamamış. Sonra kaçan kuşun peşine düşmüş. Kuş kaçmış kedi kovalamış adam kedisine ne kadar seslense de bir türlü lafını dinletememiş. Derken kuş kocaman bir mağara nın önüne konu vermiş. Yürüye yürüye mağaranın kocaman ağzından içeri girip karanlıkta kaybolurken, Kedide peşinden mağaraya girmesin mi! Adam ne yapsın oda karanlık mağaraya kedini peşinden koşarken dalmış..

 Mağaranın çok ama çok yüksekmiş. Bu yüksek tavanda bir iğne deliği kadar küçük delikler varmış buralardan sızan ışık mağarayı aydınlatırken kuşu ve kedisini aramaya başlamış. Yürürken bir de bakmış kedisi biraz ilerde de kuş. Kedisi derken kuşu kedi tutacakken kuş kanatlanıp uçmuş çok yüksek bir yere konmuş. Adam ilk önce kuşun nereye konduğunu anlayamamış. Bir den karşısında duranın kaya değil de bir çift kocaman dehşet verici göz olduğunu fark etmiş .

 Adam: Bu bu dev diyemeden

 Devin mağara kadar büyük ağzı açılmış bıçaklardan daha sivri dişler belirmiş. Adam ne yapsın olduğu yerde kala kalmış. Zavallı kedide tırmanıp adamın hırkasının cebine saklanmış. Adam korkudan tir tir titrerken dev yeri göğü inleterek gülüyor .İnsan kokusu almanın zevkinden salyaları akıyormuş. Yeri göğü inleten ayaklarıyla yaklaşmış ve  bağırıp çağırmaya başlamış. Kulakları sağır eden bu ses adamı geriye savurmuş.

 Dev: Burada ne ararsın. İnsan oğlu bana yemek mi olmak istersin!

 Adam korkudan düştüğü yerden kalkmadan :Şey  çıkış yolu ararım.

 Dev adamın sözlerine gülmeye başlamış .O güldükçe yerler zangır zangır titriyor adamsa bir oyana bir gider yana yuvarlanıyormuş.

 Dev: Buradan çıkış yok. Deyip adamın yakasına yapıştığı gibi onu bir kafese atı vermiş. ’Bu gün yemeğimizi yedik yarında seni yer karnımızı doyururuz ‘ deyip mağaranın  bir kenarına oturmuş. Bir süre kuşla oynamışlar sonrada uykuya dalmış. Adam dev uyuyunca ‘oh ‘deyip derin bir nefes almış.

 Derken dev horlamaya başlamış. Öyle horluyormuş ki mağara nerdeyse üstlerine yıkılacakmış. Mağara duvarlarından sarkan kılıç kadar keskin kayalar bir oyana bir buyana sallanırken, Küçük kuş devin omuzundan uçup gelmiş. Kafesin yanına konmuş.  

 Minik kedi, o zamana kadar devin horlamasından korktuğu için çıkamadığı hırkanın cebinden fırlayıp kafesten çıkıp kuşun üstüne atlamış. Neredeyse kuşu öldürecekken adam kafesten ellerini uzatıp kedisini yakalayıp almış. Sonra çok korkan kedisini seve seve sakinleştirip cebine yerleştirmiş. Yatığı yerden kalkamayan kuşu alıp sevmiş sarmış okşamış. Son suyunu da ona içirmiş. Sonrada serbest bırakmış.

  Kuş kendine gelince: İnsanoğlu ben sana yardım etmek için bu mağaraya getirdim sen ise beni yemek istedin demiş.

 Adam dile gelen kuşa bakıp : Kuş kardeş ben sana hiçbir şey yapmadım. Kedim senin yüzünden tuzağa düştüğümüz için sana kızdı. Ben  ise seni onun elinden kurtardım .

 Bu sözleri duyunca kuş kafesin içine tekrar kafese girip adamın önüne gelmiş.

 Kuş: Sen ormandan çıkmaz istemez misin?

 Adam :evet.

  Kuş: Bende bunu duyunca çıkılmaz ormandan çıkman için sana yardım etmek istedim. Bu dev ormanın çıkışını gösteren haritayı belindeki çantada saklar . Eğer o haritaya bakarsan ancak çıkılmaz ormandan çıkabilirsin. Bak insanoğlu sana yardım edeceğim ama önce bu kafesten kurtulman lazım. Anahtar şu ilerdeki duvarda asılı duruyor ben onu taşıyamam demiş.

 Adam ne yapsın o duvara uzanmasına imkan yok. Anahtarı bir tek kedisinin alabileceğini gelmiş aklına. Devin horultusundan korkup saklanan kedisini cebinden çıkarıp sevip okşayarak sakinleştirmiş.

 Adam: Canım yol arkadaşım. Buradan kurtulmam için yardımına ihtiyacım var. Şu duvardaki anahtarı alıp bana getirebilir misin demiş.

 Kedi daha bunu duyar duymaz devden çok korksa da kafesten çıkıp bir gözüyle devi takip ede ede anahtarın olduğu duvara tırmanmış. Sonrada anahtarı kaptığı gibi atlayıp kafese gelmiş. Bu sırada devde büyük bir gürültüyle sağından soluna dönmüş. Bu sesten anahtarın sesini duymamış. Adam hemen kapıyı açıp serbest kalmış. Sonrada kedisini sevip okşayıp cebine koymuş.

  Devin yanına yavaş yavaş yaklaşıp bakınca çantasını görmüş. Dev o kadar heybetliymiş ki bir süre tereddüt etse de başka çaresi olmadığı için ; korkudan titreye titreye devin yavaşça bacakların arasından geçip çantayı açmış ve haritayı almış.  Bir bakışta çıkışı öğrenip haritayı devin yanına bırakıp mağaradan hemen çıkmış. Sonrada yola düşmüş. O önde kuş arkasındaymış. Bir süre yol gitmişler derken kuş gelip omuzuna konmuş.

 Kuş: İnsanoğlu benim yolum buraya kadar.Benden istediğin bir şey var mı demiş.

 Adam : Kuşa ben hiç solmayan şifalı bir bitki aramak için uzak bir ülkeye giderim orayı nasıl bulurum demiş.

 Kuş: İnsanoğlu oraya nasıl gideceğini bilge kaplumbağa bilir.Onu da ormanın çıkışındaki dere kenarında bulabilirsin demiş.

 Adam kuşa teşekkür etmiş. Kuşta uçup geldiği yere geri gitmiş. Kuş evine dönerken adam kedisiyle yola düşmüş.

  Adamın  yürümekten ayaklarına kara sular inmiş derken birde bakmış ormanın çıkışı hemen koşup kendini ormanın dışına atmış. Sağına bakmış soluna bakmış. Hiç dere yok derken uzaktan gelen su sesini takip etmiş.

 Birde ne görsün öyle berrak öyle temiz. Işıl ışıl bir dere akmakta ki . Hemen dereye koşup elini yüzünü yıkamış. Bir taraftan da : Oh mis gibi su . Oh nede güzel akıyor derken suyun kana kanada içmiş. Kedisine de içirmiş. İçi ferahlamış: Oh tadı da çok güzelmiş. Diyormuş.

 Adam susuzluğunu gideri biraz dinlenince derenin etrafında kaplumbağa aramaya başlamış . Derken hareket eden bir taş görünce şaşırmış. Yanına gitmiş ki bu taş değil yaşlı mı yaşlı bir kaplumbağa. Hemen yanına gitmiş.

 Adam: ‘Kaplumbağa efendi. Kusura bakmayın sizi rahatsız ettim. Ben uzak bir ülkede yetişen hiç solmayan şifalı bir bitki ararım. O ülkeye nasıl giderim ‘demiş.

 Kaplumbağa hiç oralı olmamış yoluna devam etmiş. Adam ise ne yapsın onunla yürümeye bin bir dil dökmeye başlamış. Kaplumbağa ise insanoğluna onu rahatsız etiği için kızmaya başlamış. Derken dayanamayan küçük kedi  cebinden atlayıp kaplumbağanın karşısına dikilmiş. Adamda onu tekrar eline alıp sinirlenen kedisini severek sakinleştirirken;

 Adam: Kusura bakmayın. Kedim biraz yorgunda sizi rahatsız ettik. Ben orayı bir an önce bulmak zorundayım. Ben gariban bir sütçüyüm .Karım amansız bir hastalığa yakalandı. Bu hastalığın devası o bitkiymiş. Onu bulmamada bana yardım ederseniz sevinirim.

 Yaşlı kaplumbağa adamın nezaketinden ve kediye duyduğu sevgiden etkilenmiş ve ona yardım etmeye karar vermiş.

 Yaşlı Kaplumbağa: İnsanoğlu aradığın yere ulaşmak için dereyi takip etmen gerek derenin kaynağına iki ağaç var birinde elma diğerinde portakal vardır. Heybenin bir tarafına elma diğer tarafına portakal doldur. Yoluna devam et. Karşına bir eşek çıkacak ona portakallar dan ver. O seni bir dağın eteğine götürecek. Orada bir mağara var oraya bir yol var, seni dağın diğer tarafına geçirecek. Oraya vardığında yaşlı bir at göreceksin. Ona da elmaların birazını ver. Seni hiç yok olmayan ota götürmesini iste demiş.

  Yalnız oraya geldiğinde dikkat et o otun yetiştiği ormanda bir dişi aslan yaşar. O aslanı nasıl geçeceğini sen bulacaksın demiş. Hadi bana müsaade deyip yavaş yavaş  uzaklaşmış yaşlı kaplumbağa.

 Adam: Sağ olasın kaplumbağa efendi demiş sonra da yola düşmüş.

 Az gitmiş  uz gitmiş. Sonunda derenin sonuna varmış. Birde bakmış ki iki kocaman ağaç dallarının en üstünde meyveler birinde portakal diğerinde elma var. Önce elma ağacına tırmanıp elmalar dan toplamış birini de cebine koymuş. Sonrada portakal ağacına tırmanıp heybesine portakallar dan doldurmuş. Dolu heybesiyle yola düşmüş. Acıkınca cebindeki elmayı kedisiyle paylaşıp karınlarını doyurmuşlar. Bir gündüz bir gece yolu gitmiş. Birde bakar ki genç bir eşek. Hemen yanına koşmuş.

 Adam: Merhaba eşek kardeş . Ben uzak ülkeye gidiyorum . Beni oraya götürür müsün demiş.

 Masal bu ya eşek te dile gelmiş;

 Eşek: İnsanoğlu seni oraya götürürüm .Ancak bir şartım var bana portakal getirmen lazım  demiş.

 Adam bu duyduğuna çok sevinip içinden bir kez daha yaşlı kaplumbağaya teşekkür etmiş.

 Adam eşeğe hemen bir sürü portakal uzatmış. Aç olan eşek portakalları görünce pek bir memnun olmuş. Portakalları yiyen eşek ile düşerler yola . Eşek öylesine hızlıymış ki hiç durmadan dinlenmeden yol almışlar. Adam bir de bakmış ki sabahın ilk ışıklarında karşısında dağ duruyor.

  Dağ öylesine yüksek öylesine büyükmüş ki adam dağın başını da sonunu da göremiyormuş.

 Adam: Sağ olasın eşek kardeş.

 Eşek: insanoğlu dönerken bana portakal getirirsen seni gideceğin yere götürürüm dermiş. Sonra da bir ağaç altında dinlenmeye başlamış.

 Adam teşekkür etmiş ve  dağa doğru yola koyulmuş. Biraz sonra dağın eteği görünmüş. Dağın eteğinde biraz dinlenirken kedisi ile karınlarını ekmekle doyurmuşlar. BU sırada birden yaşlı bir kadın çıka gelmiş. Gözleri görmeyen kadına  yolunu bulmakta zorlanıyormuş. Bunu fark eden adam hemen koşup yaşlı kadına yardım etmiş. Mağaranın yanında oturmuşlar ona kendi ekmeğinden ikram etmiş.

 Yorgun olan kadın dinlenip bir lokma ekmek yiyince kendine gelmiş.

 Adam: Teyzecim sen buralarda ne ararsın. Nereye gidersin.

 Yaşlı kadın: Ah oğlum sağ olasın aç karnımı doyurdun. Ben bu dağın ardında ki ülkede yaşarım. Orada bir orman vardır.  O ormanın bekçisi benim kocamdır. O gece gündüz ormanda dolaşır .Bende evin işleri yaparım. Evde un bitmiş almak  için dağın bu yanındaki köye gelmiştim. Gözüm görmez. Dağdan geçmek için bastonumu kullanırım ama kaybettim şimdide yolumu bulamıyorum.

 Adam’ Teyzecim bende o ormana giderim istersen senide götürebilirim’ demiş .

 İkisi beraber yola düşerler. Mağaradan geçerken adam neden ormana gitmek istediğini anlatır. Yaşlı kadın duyduklarına çok üzülmüş. Adama Ormana varınca kocasını bulmasını derdini anlatıp yardım istemesini söylemiş. Dağın içinden geçen mağara sayesinde kısa sürede ormana varmışlar.

 Yaşlı kadını evine bırakıp adam  mağaranın yakınında ki yaşlı atı aramaya başlamış.Çok geçmeden de bulmuş. Atın yanına gittiğinde birde bakar ki yaşlı bir adam.

 Adam: Amca siz bu ormanın bekçisi misiniz?

 Yaşlı adam: Evet oğlum. Sen kimsin burada ne arasın demiş.

 Adam da olanı biteni anlatır. Yaşlı adamda’ bu ormanın sahibi o dişi aslandır. Ben buraya gelenleri ona karşı uyarmakla görevliyim’ demiş. Senin durumun zordur. Sana gitme diyemem. Aslan bu saatlerde uyur. Yetişe bilirsen otu ormanın kalbinde bulursun aslan uyanmadan hemen bir avuç al çık derim.

 Bu sırada yaşlı adam atan adam için yardım istemiş bekçi.At adam ona elma getirirse onu ormanın kalbine götürüp getirebileceğini söylermiş.

 Bekçi de bu duruma üzülmüş. Bu ormanda hiç elma bulunmazmış. Adama ormanın kalbine aslan uyanmadan yetişemeyeceğini söyleyecekken bir de bakmış adam heybesini karıştırıyormuş.

 Adamda ata hemen elma ikram eder.At yemeğini yerken yaşlı adam: Aslan bir hazineyi korur. Senin o hazineye bir zarar vermeyeceğini anlarsa sana belki bir şey yapmaz demiş.

 Adam ata atladığı gibi bir anda kendini ormanın kalbinde bulmuş. Burası altın rengi çiçeklerle bezeli dalları göğe varan bir ağacın altındaymış. Altın çiçeklerin arasında sarı uzun mu uzun otlar parlamaktaymış. Adam atan atladığı gibi hemen ot tan toplamaya başlamış. Otunu toplayıp ata bindiği sırada gir kükreme sesi yükselir ve ilerdeki ağaçları yara yara aslan çıka gelmesin mi!

 Öyle bir aslanmış ki boyu iki adam büyüklüğündeymiş. Ağzı o kadar büyükmüş ki adamı bir hamlede  yutabilirmiş. Aslan Ormanına izinsiz giren insanoğlunu görünce çok sinirlenmiş.

 Aslan:’ Benim ormanım da ne ararsın insanoğlu .Bu ormana benden izinsiz giren çıkamaz’ demiş.

 Adam: Bilirim. Burası sizindir ama benimde karım çok hastadır. Hekim bu ormanda yetişen otların karımı iyileştireceğini söyledi. Bende çok uzun yollardan geldim. Sizden dileğim otları alıp gitmeme izin vermenizdir demiş.

 Aslan adamın sözlerine inanmamış.

 Yeri göğü inleterek üstüne atlayacakken birden adamın cebinde ki kedisi miyavlamaya başlamasın mı . Onun sesiyle aslan birden kedi yavrusuna dönüşür. Adam gördüğüne şaşırırken kedisi atlayıp aslanın yanına gitmiş. Aslan ile yavrusu sarılmışlar . Hasret gidermişler. Adamsa ne olduğunu anlamadan şaşkın şaşkın kala kalmış. İkisi sarılıp koklaşırlar. Neden sonra kedisi dile gelmiş;

 Kedi: O benim annemdir demiş.

 Aslan ise insanoğlu sen mi benim yavrumu kaçırdın şimdi öleceksin demiş.

 Annesinin önüne geçen yavrusu ‘Annecim o insanoğlu çok iyi biridir. Beni bir sokakta buldu besledi baktı korudu. Karısı hastalanınca şifalı otu aramak için geleceğini duydu .Bende senin yanına gelebilmek için onunla geldim. İnsanoğlu doğru söyler’ demiş.

 Aslan duyduklarına memnun olmuş:’ İnsanoğlu ben insanlara güvenmem .Benim ormanımdan geçmek isteyen insanlar yavrumu kaçırdı. Ben onların peşinden giderken ikisinin canını cehenneme yolladım biri yavrumla kaçtı’ demiş.

 Kedi(aslanın yavrusu):O adam beni satmak için uzak bir ülkeye götürdü. Beni aç bırakıp kötülük etti. Ben ise bir fırsatını bulunca onun ellerini ısırıp kaçtım. Şehirde yolumu kaybedip eev dönüş yolunu bulmadım. Açlıktan ölecekken insan arkadaşım beni buldu. Bana baktı , karnımı doyurdu bana ev verdi. Annecim ben insan dostuma borçluyum ona yardım edelim demiş.

 Anne aslan duyduklarıyla çok sevinmiş.Yavrusuna bunu yapanı bulamadığına da çok üzülmüş.

 Aslan: İnsanoğlu sağ ol. Ormanında istediğin kadar kalabilir istediğini alabilirsin. Hatta şu hazinemi bile deyince;

 Adam: Ben sadece  şifalı otlardan toplayıp hasta eşime götürmek isterim demiş.

Aslanda: İstediğin kadar alabilirsin diyerek  müsaade etmiş.   Adam otlar dan toplayıp önce aslana teşekkür etmiş; sonrada kedisine sarılmış onu sevmiş. İki arkadaş vedalaşmışlar.

Kedi: Ben sihirli bir aslanım. Seni evine varınca seni bir hazine bekliyor olacak demiş.

 Aslanda: Beni evladıma kavuşturdun sende en kısa sürede evlatlar sahibi olasın derdine çare bulasın. Yavrumu kaçıranı bulur isen şu kıllarımı üç kez sallayıp bana seslenesin diye yelesinden bir parça uzatmış. Yaşadığın şehre gidince bu kılları salla ve aslan aradığını bulsun de demiş.

 Adam: Peki deyip düşmüş yolla.

  Bakmış at onu ilerde ki bir ağacın altında bekliyor. Ata atladığı anda kendini ormanın dışında yaşlı adamın yanında bulmuş. Yaşlı adam ve kadın onu o gece evlerinde misafir etmişler. Adamda olanları onlara anlatmış. Sabah da yaşlı adam ve karısıyla vedalaşıp yola düşmüş. Önce mağaradan geçip dağın diğer tarafına geçmiş. Onu bekleyen eşeğe portakal ikram edip eşeğe binmesiyle kendini derenin kaynağın da bulmuş . Ağaçtan elma ve portakal toplayıp ve çıkılmaz ormanın yolunu tutmuş.

 Az gitmiş uz gitmiş. Bir de bakmış çıkılmaz ormanın yakınında ki derenin bitişine gelmiş. Dereden su içip biraz dinlenmek için bir yer ararken bakmış ki kaplumbağa dere kenarında dinlenmekte. Adam yaşlı kaplumbağanın yanına gitmiş. Ona  teşekkür etmiş ve teşekkür etmek için yanında getirdiği elma ve portakallar dan ikram etmiş. Sonrada çıkılmaz ormana girmiş. Ezberlediği yoldan giderken ona yardım eden kuşu görmüş ona da bir portakal birde elma ikram edip yoluna devam etmiş.

  Ayaklarına kara sular inse de yürümeye devam etmiş ormanın haritasını ezberlediği için ormandan çıkabilmiş.

 Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gidip evine varmış. Şehrine girerken otları sallayıp :’Aslan aradığını bulsun deyip ‘yoluna devam etmiş. Evine geldiğinde eşinin durumu daha kötüymüş. Annesi hem oğlundan hem de gelininden umudu kesmişken oğlu otlarla dönünce pek memnun olmuş.

 Adam doktorun dediklerini yapmaya koyulmuş. Önce dev bir kazan bulup onun içini suyla doldurup getirdiği otları atıp kaynatmış. Sonra birazını karısına üç gün içirip kalanıyla da üç günün sonunda eşini yıkayıp yatırmış . O gece eşinin baş ucunda iyileşecek umuduyla yorgunluktan perişan halde uykuya dalmış. Sabah gün doğarken uyanmış bir de bakmış ki eşi iyileşmiş. Kadın yanı başında uyuyan kocasını izliyor. Adam sevinçle karısının elini tutmuş.

 Kadın: Kocacım sağ olasın. Beni kurtarmak için bir çok zorluğa katlandın. Sana nasıl teşekkür etsem azdır demiş. Adam başından geçenleri karısına anlatırken birden odada bir ışık belirmesin mi! Evin her yeri altınla dolu vermiş. Adam bunu yavru aslanın yaptığını anlamış.

  O günden sonra sütçü hiç maddi sıkıntı çekmemiş. İhtiyacından fazla süttü satıp artanı ihtiyacı olanlara ve hayvanlara vermiş.

  Günlerden bir gün çarşıdan eve giderken bir adam görmüş. Üstü başı yırtık pırtık bu adam :’Gelme. Gelme aslan senin yavruna ben bir şey yapmadım. Senin yavrun kaçtı.Ben bir şey yapmadım diye diye yalın ayak başı kabak sokaklarda dolaşıyormuş.’ Adam dikkatli bakınca dişi aslanı görmüş.
 Adam: Demek ki kediciği kaçıran bu adammış. Cezasını bulmuş demiş.

  O günden sonra karı koca ne darlık, ne yokluk yüzü görmüşler. Aslan ve yavrusu da ormanlarında mutlu yaşamışlar. Sütçü ve karısının Üç tane çocukları olmuş. Birinin adı Aslanmış. Herkes mutlu mesut yaşarlarken suçlularda cezasını bulurmuş.

  Onlar ermiş muradına biz çıkalım ağaca.

   Bu bir masal imiş. Unutmayan unutana hatırlatsın.

Mavi İlkay Masal.

Değerlendirme: 1 / 5.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s