Sihirli küfe türk masallı
TÜRK MASALLARI
SİHİRLİ KÜFE
Bir varmış bir yokmuş; evvel zaman içinde atlar uşak iken bir ülkede fakir mi fakir bir delikanlı yaşarmış. Bu adam hamallık yaparak hasta annesi ne bakarmış.
Hasta kadın bir gün görmemiş. Kocasının çalışarak yaptığı tek odalı bir evi, birde başını koyduğu yatağından başka hiçbir şeyi yokmuş. Oğlunun haline de pek üzülürmüş. Oğlu gece gündüz çalışır evini geçindirmek için didinir ama bir arpa boyu yol gidemezmiş.
Her akşam evine yorgun argın gelir her gelişinde de o gün karınlarını doyuracakları kadar ancak kazanır ama bir kez bile şikayet etmezmiş. Her akşam yiyecekleri ekmeklerini kazandıklarında mutlu olurlarmış.
Akşam olmuş oğlu eve elinde ekmeği yiyecek yemekliğiyle kapıdan girmiş. Koşup annesinin elini öpmüş. Halini hatırını sorup. Hemen yemeklerini hazırlamış. İki fukara bir lokma ekmek, bir tas çorbayla karınlarını doyurup azıcık odunla ısınan ocağın önünde oturup ısınmaya koyulmuşlar. Yaşlı kadın oğlunu haline üzülse de dilendirip te onu üzmek istemezmiş istemesine de evinde bir gelini olsa sofrası şen, evi sıcak, oğlu mutlu olsa ne iyi olurmuş.
Oğlan annesinin hastalığına mı üzülsün yoksa bu dünyada yapa yalnız olmalarına mı üzülsün bilemez her gece ocak başında dertli annesini dinler her sabah erkenden iş bulabilmek için koşa koşa şehre gidermiş.
Annesi dayanamamış : Ah oğlum keşke senin de bir can yoldaşın olsaydı. Şu küçük evimiz şenlenip sana can yoldaşı bana bir destek olan olsaydı deyip oğlunun saçlarını okşamaya başlamış.
Her gece ikisi de aynı duayı edip uyurmuş;
Rabbim bize verdiğin nimetlere şükürler olsun. Bize sağlık , bolluk, bereket, huzur ve mutluluk ver.
Sabah olmuş hasta annesi yorulmasın diye oğlu hemen kahvaltısını bir tepsisiyle hazırlayıp küfesini sırtına taktığı gibi evden çıkmış.Şehrin yolunu tutmuş. Evleri şehirden epey uzakmış. Az gitmiş uz gitmiş. Tam tepeye çıkarken yaşlı bir adama rast gelmiş. Elinde ağaç dalından bastonu sırtında yamalı kabanı diğer elinde de un çuvalı tepeyi aşmaya çalışıyormuş. Koşup hemen yaşlı adamın yanına gitmiş;
Oğlan: Amcacım çok yorulmuşa benzersin istersen ununu ben taşıyım demiş.
Ak saçlı ,ak sakalı yaşlı adam oğlanın sözleriyle bir oh çekmiş : Evladım bende bu tepeyi nasıl aşacağım der dururdum. Ne dizlerimde derman nede ellerimde kuvvet kalmamıştı . Bana tepeyi aşana kadar yardım edersen pek sevinirim demiş.
Oğlan unu almış küfesine koymuş sonrada yaşlı amcanın koluna girmiş .İkisi beraber tepeyi çıkmaya başlamışlar.
Oğlan: amcacım nereye gidersin? Ben seni daha önce buralarda hiç görmedim demiş.
Yaşlı adam: Oğlum ben arkada ki köydenim. Benim bir torunum vardı. Ben buğdayı un yapardım ,oda şehre götürür satardı. Ama geçenlerde evlendi ;başka köye gitti bana yardım edeceğini söyledi ama günler geçti gelmedi .Bende kalktım yola düştüm kendi işimi kendim görüyüm dedim.
Oğlan: Peki amcacım bende şehre giderim senin için ununu ben taşırım .Sen kendini hiç üzme demiş.
İkisi beraber şehre varmışlar. Yaşlı adam bir dükkan’a bırakmış. O yoluna gitmiş. Şehir meydanında beklemeye başlamış. Sabah bitmiş gün dönmeye başlamış. Ne gelen olmuş ne giden . Bir çuval bile taşıtan yokmuş. Oğlan kendi kendine bu akşam aç kaldık ben hasta anama ne yedireceğim diye düşünürken birde bakmış yaşlı adam.
Yaşlı adam: Oğlum Allah senden razı olsun. Unu mu satım paramı aldım. Seni aradım göremedim. Neyse ki burada buldum . Bu senin hakkın deyip bir altın uzatmış.
Oğlan altını kabul etmemiş: Amcacım ben bir şey yapmadım. Biz aynı yere gidiyorduk. Bunun için hiç para verilir mi demiş.
Yaşlı adam oğlanın gözü tokluğundan pek bir hoşlanmış: Bak evladım, bu para senin hakkın . Ben aynı parayı unu getirip satan torunuma verirdim. Sen beni zor da bırakmadın, yardım etin bende sana hakkını veririm.
Oğlan peki deyip altını almış. Yaşlı amcada oğlana bundan sonra benim buğdayımı her gün sen getir satarsın aldığın paranın yarısı senindir demiş. Oğlan istemem ben size parasızda yardım ederi dese de adam parasız getirmesini kabul etmemiş. Yaşlı adam teşekkür edip giderken oğlanda işine dönmüş.
O akşam evine elleri dolu gelince annesi pek bir şaşırmış. Anne oğul çorbanın yanına pilav yapmış bir güzel yerken oğlan olanları anlatmış Annesi de bu işe pek sevinmiş. Her gece olduğu gibi dualarının edip yatmışlar.
Sabah biraz daha erken yola çıkmış oğlan önce arka köye uğramış. Bu köy oldukça büyükmüş ama bir tane değirmeni varmış köyün sonunda ki değirmene bir solukta varmış. Değirmen kocaman bahçesi olan pencereleri küçücük kapısı kocaman bir evin yakınındaymış. Oğlan eve gitmiş kapıyı vurmuş açan yok. Oda değirmene bakmaya karar vermiş. Bir de bakmış yaşlı adam kocaman iki çuvalla ona doğru geliyor. Hemen yanına gidip çuvalları almış.
Yaşlı adam: Oğlum hoş geldin. Bunlar götürüp satacağın unlar. Sabaha kadar benim gariban katırla uğraştık ama değdi. Bilirim yükün ağır olacak İstersen bende gelip sana yardım edeyim.
Oğlan: olur mu öyle şey amcacım sen merak etme ben senin unlarını satarım ama akşamdan önce paranı getiremem , şehirden bir şey istersen alıp getiriyim demiş.
Yaşlı adam: Sağ olasın evladım. Ben senden daha ne isteyim. İşin kolay , yolun açık olsun.
Oğlan iki çuvalı da küfesine yüklediği gibi yola düşmüş. Yükü gerçekten ağırmış. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş ama epey yorulsa da sonunda adamın unları sattığı dükkana varmış. Yaşlı adamın unlarını satıp altınları iyice saklayıp şehir meydanını yolunu tutmuş.
Beklemiş beklemiş gelen yok giden yok. Tam ümidini kesmişken, bir Arap ağa gelmiş. Üç tane hamal alıp, unu sattığı dükkana götürmesin mi ! Tekrar kendi getirdiği unları yüklenmiş. Ağa önde onlar arkada yola düşmüşler. Bir köşkün önünde durmuşlar ama ne köşkmüş; büyük mü büyük kapıları demirden, tokmakları altından, bahçesinde billur sular akan kocaman bir çeşmesi olan bir köşkmüş burası. Ağa önde onlar arkasında renga renk çiçeklerle bezeli köşkün bahçesinden geçip arka kapıya gelmişler. Ağa kapıyı üç kez vurmuş.
Kapıyı açılmış içeri girmişler. Gördüklerine inanamamış. Bir mutfağa girmişler mutfağın tavanlarında altından çiçek resimleri , duvarlarından birbirinden kıymetli çiniler varmış. Orta da rengarenk mermer tezgahlar her tezgahın başında bir aşçı ve çırakları yemek yapmaktaymış. Birinde kuşlar temizlenmekte diğerinde sebzeler ayıklanmakta bir diğerinde ise insan boyu bir danayı şişe takmaktaymışlar. Acaba bunu nerde pişirecekler derken birde ne görsün içine iki insan sığacak kadar büyük bir ocak harlı harlı yanmaktaymış. Mutfak ise o kadar büyük o kadar büyükmüş ki ocağın ısısı bile mutfağı ısıtmaya yetmiyormuş.
Mutfaktan çıkıp altın kandillerle mermer merdivenlerle bezeli bir yere inmişler .Burası kilermiş ama ne kiler her köşesi iki insan boyu dolaplarla çevrili dolaplarda küplerle yiyecekler doluymuş. Yerlerde ise içine beş çocuğun gireceği kadar boyuna gelen küplerde altındanmış. Oğlan şaşkınlıktan nereye bakacağını şaşırmış. Neyse unları oraya bırakıp tekrar çıkmışlar .Ağa onları kapıya kadar geçirip paralarını vermiş.
Üç arkadaş bahçeye çıkmışlar. İkisi önden giderken delikanlı önüne bembeyaz bir kedi atlamış. Kedi bacaklarına sürünüp sanki onunla gelmesini istemiş. Delikanlı kedinin peşine takılmış. Kedi önde koşmuş delikanlı arkasından köşkün arka bahçesine gelmişler. Bura da ağaçlar çok büyükmüş ağaçların arasında da büyük güneş gibi parlayan altından bir çardak varmış. Etrafa bakmış kimseler yokmuş kedi ise çardağa süzülmüş vermiş. Delikanlı çardağa yaklaşmış ama girmeye cesaret edememiş.
Bir az sonra sesler duyunca merakına yenilip çardağın dibindeki ağacın arkasına saklanmış. Çardakta altından bir sandalyede oturan güneşin on beşi gibi bir kız çardağın parlaklığı onun güzelliği yanında az kalıyormuş. Delikanlı güzel kızı hayran hayran seyrederken oda kucağına gelip yerleşen kedisini sevmekteymiş. Birden arkasından ses gelince delikanlı iyice gizlenmiş. Yaşlı bir kadın elinde kar gibi beyaz bir battaniye ile koşa koşa gelip .Kızı sıkı sıkı sarmış.
Güzel kız: Dadı’cım teşekkür ederim ama ben hiç üşümedim .
Dadı: Kızım sen bu evin biricik kızı benimde sevgili kızımsın. Bilirim, evde oturmaktan çok sıkılırsın ancak bu soğukta hiç dışarı çıkılır mı . Maazallah hasta olursun demiş.
Güzel kız: Evde oturmak çok sıkıcı keşke babam izin verse de her gün şehirde arabayla bir az geze bilsem deyince güzel kız dadısı biraz düşünmüş.
Dadı: Ben babandan izin alırım iki şartım var her gün çıkamayız. Birde her gün bu soğukta bahçeye çıkmayacaksın.
Güzel kız bu duyduğuna pek sevinmiş dadısına şehirde gezmedikleri günlerde bahçeye çıkacağına söz vermiş. İkisi beraber eve girmişler.
Delikanlı gördüğü güzellik karşısında ne yapacağını bilemez halde dönmüş.Tekrar yolunu zorlukla bulup şehir meydanına dönmüş. Akşama kadar bir kadına Pazar alışverişinde yardım edip sonrada evinin yolunu tutmuş.
Yol düşmüş düşmesine de eve hiç gitmek istemekteymiş. Annem bu halini sorarsa ne cevap vereceğim diye düşünürken bir de bakmış yaşlı adamın kapısında . Tam kapıyı çalacakken yaşlı adam gelip açmış.
Yaşlı adam : buyur evladım. İçeri gel biraz soluklan demiş. Oğlan yaşlı adama paranın hepsini uzatıp : Unun parası buradadır. Ben yarın sabah gelir unları alır götürürüm . Sana hayırlı akşamlar amcacım demiş.
Yaşlı adam: dur evladım burada beş altın var. Sen kendi payını almamışsın. Bu iki altın senindir demiş.
Oğlan almak istemese de. Yaşlı adam: Olur mu öyle şey çuval başına bir altın dedik.Bu senin hakkın al bakalım. Evladım bir derdin mi var. Derdini anlatmayan derman bulamaz demiş demesine de oğlanda derdini kimseye anlatmak istemezmiş. Sağlıcakla kal demiş. Evinin doğru yola koyulmuş.
Akşam olup oğlu eli kolu dolu gelen oğlunu görünce kadın pek sevinmiş. Oğluyla sofrayı hazırlayıp yemek yerken günün nasıl geçtiğini sormuş. Oğlunun işinin iyi gittiğini duyunca pek bir memnun olmuş. Afiyetle yemeğini yiyip oğluyla sofrayı toplamış. Oğlu ise annesini eskisinden daha iyi görünce biraz olsun sevinmiş.
Aradan birkaç gün geçmiş her sabah olduğu gibi yaşlı adamın ununu küfesine yükleyip şehre gelmiş sonra onu satıp kendi ekmeğinin peşine düşmüş. Güzel kız ise hiç aklından çıkmıyormuş. Bir türlü iş çıkmıyormuş ; ‘Bu gün hiç iş çıkmayacak galiba derken’ sokakta bir araba belirmiş. Bu araba altındanmış. Pencerelerinde ipek perdeleri bile parıl parıl parlamaktaymış. Meydanda biraz gezip tekrar gözden kaybolurken oğlanın aklına kızın ile dadısının konuştukları gelmiş.
Neyse böyle böyle günler geçerken altın araba sık sık meydanda görünür olmuş ama içinde kim olduğunu kimse bilmiyormuş.Günler günleri kovalamış oğlan artık toy bir oğlan değil kara yağız bir delikanlıymış.
Artık her sabah şehre dört çuval un getirip satıyormuş. Kazandığı paralarını da biriktirmeye başlamış. Eskimiş evini tamir ettirip annesinin yüzünü istiyormuş. Derken o sabah yaşlı adamdan ununu alıp yola çıkacakken’ amcacım şehirden bir istediğin var mı alıp getiriyim demiş.
Yaşlı adam: evladım. Ayakkabılarım pek bir eskidi şehir in en arka sokağında bir dükkan vardır orda pek güzel ayakkabılar bulunur undan alacağın para ile bana iki çift ayakkabı alır mısın demiş. Delikanlıda peki deyip düşmüş yola. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gidip varmış şehre yaşlı adamın unlarını satıp düşmüş iş peşine .
O gün pek yorulmuş. Bir eve eşya bir eve de odun taşımış yorgunluktan yürüyecek hali kalmasa da şehrin sonundaki sokağa gidip dükkanı aramaya koyulmuş. Sağına bakmış soluna bakmış bir türlü dükkanı görememiş.’ Amca dükkan nın burada olduğunu söylemişti acaba nerede demiş.’ O ,bunu der demez birde bakmış ki sokağın bitiği yerde küçük, eski yıkılmaya yüz tutmuş bir dükkan var .
Dükkan da çeşit çeşit kandiller ,yerlerde ipekten halılar ,duvarda atlastan örtülerin varmış. Ne ararsanız bulabildiğiniz türden bir dükkanmış. Burası Uçsuz bucaksız bir yermiş. Bir den karşısına bir yaşlı başlı gözleri zorlukla gören bir adam çıkmış.
Yaşlı adam: Buyur evladım .Bir şey mi istemiştin?
Delikanlı yaşlı amcanın ondan iki çift ayakkabı istediğini söyleyip beklemeye başlamış. Yaşlı adam el yordamıyla ayakkabıları ararken zorlanınca delikanlı koşup yardım etmiş. Bir halının üstünde amcanın üstünde pek bir güzel ayakkabılar bulup iki çift almış. Yaşlı adamında koluna girip geldikleri yere giderken ayağına bir şey takılmış birde ne görsün bir küfe oldukça büyük güzel tertemiz bir şeymiş. Hemen eğilip küfeyi almış bir kenara koymuş. Yaşlı amcaya ayakkabıların parasını vermiş.
Yaşlı amca : Evladım senin kendine almak istediğin bir şey yok mu? Bak dükkanımda ne güzel şeyler var. Fildişi taraklar, altın tokalar, ipek halılar , atlas örtüler.
Delikanlı: Sağ ol amcacım ben bir şey istemem.
Yaşlı adam: Görüyorum ki sırtında küfe taşırsın ekmeğini onunla mı kazanırsın?
Delikanlı: Evet .Ekmeğimi onunla kazanırım.
Yaşlı adam: Peki o zaman bak bu küfe çok kıymetlidir. Bu küfeyle kendi emeğinle taşıdığın ne var ise onun yüz katını sana verir.Gel bu küfeyi sana vereyim değeri üç altın ama sana bir altına veririm demiş.
Delikanlı düşünmüş taşınmış küfesinin çok eskidiğini bilse de onu yerine yenisini almak aklının ucundan geçmemiş.
Delikanlı: Amcacım sağ olasın bu küfeyi atamam demiş.
Yaşlı adamda : Niye ekmeğini kazandığını atasın götür evine bir köşeye koy sonrada onun içinde kazandığın paraları sakla ,unutma ekmeğini kazandığın yoldaşın en kıymetlindir. Ama sen gel bu küfeyi de al içine alın terinle kazandığın şeyleri koy oda biri yüz yapsın demiş.
Delikanlı adamın sözünü dinleyip küfeyi almış. Küfeyi alıp içine evine götürmek için koyduğu ekmeğini , sebzesini koymuş evin yolunu tutmuş.
Önce yaşlı adama uğrayıp parasını ve ayakkabılarını vermiş . Oradan da evin yolunu tutmuş. Eve gelince birde ne görsün bir sürü ekmekle sebze ne annesi ise olandan şaşkın.
Delikanlının aklına adamın dedikleri gelmiş. Olanları hemen annesine de anlatmış, sonrada yeni küfeyi göstermiş. Yiyeceklerin den fazla yemekleri varmış. Delikanlıda fazla olan ne varsa hepsini fakire fukaraya dağıtmış sonra eski küfesini evin bir köşesine gizlemiş içine de o güne kadar biriktirdiği paralarını saklamış.
Yeni küfesini takıp düşmüş yola önce yaşlı amcanın ununu satmış sonrada meydana gelmiş. Birde bakmış Arap ağa gelmekte o önde iki arkadaşıyla delikanlı arkasında gene un yüklenmişler düşmüşler yolla . Köşke varmışlar unları kilere yığıp paralarını alıp çıkmışlar . Birde bakmış beyaz kedi önünde ikisi beraber çıkmışlar bahçeye Gelmişler altın çardağın yanına delikanlı saklanmış dinlemeye başlamış.
Güzel kız: Dadıcım meydan da gördüğüm o kara yağız delikanlıyı unutamam. Acaba babamdan bu günde izin alsan da gene meydana gitsek .
Dadı: Kızım . Delikanlı pek yakışıklı ama o sana uygun olmaz. Sen paşa kızı o gariban bir delikanlı. Baban seni ona vermez. Gelsen bu sevda dan vazgeç. Biz bir daha meydana gitmeyelim.
Güzel kız hemen ağlamaya başlamış. Dadısının da delikanlının da içi parçalanmış neredeyse ortaya çıkacakmış. Kendi kendine ‘Bire sen kim olursun gariban bir hamal .O ise vezir kızı . Bu iş olmaz demiş’ düşmüş yola ama kızı da unutamamış. Yol boyu düşünmüş ;’demek güzel kız ona olan aşkından sık sık altın arabasına biner meydana gelirdi’ deyip iç çekmiş. Elindekileri küfesine koymuş yoluna devam etmiş.
Evine dönerken ilk önce yaşlı adama parasını bırakmış. Yaşlı adam delikanlının dertli olduğunu görünce ‘evladım neden bu kadar dertlisin demiş.’ Delikanlıda olanları anlatmış. Yaşlı adam ‘sen dertlenme her şeyin bir yolu bulunur demiş.’
Deli kanlı artık her gün evine farklı bir yiyecek alıp götürüyormuş. Bir gün un ,bir gün sebze eve geldiğinde ise bir çuval un yüz çuval oluyormuş. Yiyeceklerin fazlasını fakire fukaraya dağıtıyormuş.
O gün annesi kurulu sofrayla oğlunu karşılamış.Önce yemeklerini yemişler sonra annesi oğluna derdini anlatmış: Oğlum yaşın geldi. Eh çok şükür iyide kazanırsın. Bende yaşlandım. Gel sana bir eş bulalım .Şu yukarı ki köyde güzel kızlar var . Ben gidip bakarım sana uygun bir eş bulurum sonra birde düğün kurduk mu ben çok mutlu olurum demiş.
Delikanlı: anne haklısın yaşım geldi. Ancak benim gönlümde bir güzel var . Ben onu isterim.
Annesi iyi o zaman hemen gidip isteyelim demiş.
Delikanlı daha da bir dertlenip :Annecim kız vezirin kızıdır. Bir evin bir kızıdır. Değil bize onu vermek bizi kapılarına almazlar demiş.
Annesi oğlunun aylardır neden bu kadar dertli olduğunu anlayınca üzülmüş ama elinden de bir şey gelmemiş. Oğlum sen dertlenme her şeyin bir yolu bulunur demiş.
Ertesi sabah Delikanlı unları almaya gittiğinde yaşlı adamı hasta bulmuş. Adam unu yapamamış. O da kolları sıvayıp yaşlı adamın katırıyla değirmeni çevirip unları hazır etmiş sonrada unları küfeye koyup yola düşmüş.
Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gidip şehre varmış. Unları satıp işinin başına gitmiş gitmesine de bir de bakmış ağa gelmiş birini beklemekte; delikanlıyı görünce ağanın yüzü gülmüş. Hemen onu peşine takıp iki çuval un alıp köşke varmışlar. Unu kilere bırakmış aklında da güzel kız varmış köşkten çıkıp onu görmek isterken bir de ne görsün dadı onu mutfağın önünde beklemekte.
Delikanlıyı peşine takıp merdivenlerden çıkmaya başlamışlar. Ömründe böyle bir yer görmemiş delikanlı etrafa bakmaktan nereye gittiğini sormamış bile. Duvarları kar beyazı, kapıları altın tokmaklı yerlerde atlastan halılar varmış. Altın kapılı bir odanın kapısını açmış içeri bir girmişler ki altından bir yatak ve yatağın etrafı ipekli tüllerle örtülmüş . Bakmış bakmış odada kimse yok yatağa yaklaşmış birde ne görsün güzeller güzeli kız hasta yatmakta. Kızın rengi solmuş yatarken karşısında delikanlıyı görünce hasta yatağında yüzü gülmüş. Dadı kıza yaklaşıp elini tutmuş ;
Güzel kız: Dadıcım ben galiba hayal görürüm .
Dadı:’ Hayır kızım. Ağayı gönderip onu buldurdum. Baban gelene kara konuşun’ deyip odan çıkmış.
Delikanlı dadı odadan çıkar çıkmaz güzel kızın yanına koşup elini tutmuş.
Güzel kız: Dadım sana her şeyi anlatmış olmalı. Ben
Delikanlı kızın elini sıkı sıkı tutup: Benim gönlümün sultanı ben seni ilk kez bu köşkün bahçesinde gördüm. Sizin köşkünüze un getiririm deyip olup biteni anlatmış. Kız duyduklarına hem şaşırmış hem de sevinmiş. İki sevgilinin sevinci kısa sürmüş. Delikanlı gizli saklı görüşemeyeceklerini onu hep seveceğini bir an önce iyileşmesi için dualar edeceğini söyleyip hemen çıkıp gitmiş.
Dadı içeri gelince güzel kız olup biteni anlatmış. Dadıyı iki gencin derdi sarmış. Güzel kız onu görmeden yaşayamayacağını söyleyip ağlamaya başlayınca dadının yüreği dayanır mı; ‘Ben babandan izin alırım arabayla meydan da gezeriz sende onu görürüsün ‘.
Gelelim delikanlıya yaşlı adamın parasını bırakmaya gittiğinde yaşlı adam ona : Evladım ben pek bir yaşlandım . Her sabah gelsen de seninle beraber un yapsak sende götürüp satsan. Belki böylelikle hamallık yapmaktan kurtulursun demiş.
Onlar bunu konuşa dursun güzel kızın dadısı da güzel kızın gezip dolaşırsa iyileşeceğini söyleyip babasından şehirde gezmek için izin istemiş.
Güzel kızının hasta olmasına dayanamayan babası ona hangi hekimi getirdi ise derdine deva bulamadığı için üzüntü içindeymiş. Güzel kızın dadısına da pek bir güvenirmiş. Peki Yeter ki kızım iyileşsin deyip izin vermiş.
Delikanlı: Amcacım sen dertlenme ben her sabah gelir sana yardım ederim bunu içinde para filan istemem deyip evin yolunu tutmuş.
Evin yolunu tutmuş tutmasına da güzel kız hiç aklından çıkmaz olmuş. Birde tabi evinde biriken unlar ve yiyeceklerle ne yapacağını düşüne dururmuş. Birde eve geliş ki evde iki katı daha fazla un var .annesi ise onları koyacak yer bulamıyor .Oğluna neler olduğunu sormuş oda anlatmış.
Sabah olmuş .Delikanlıda yaşlı adamın ununu hazırlamış yüklemiş yola düşmüş . Yolda giderken bir taraftan sevdiği kız birde evdeki unları ne yapacağını düşünürmüş. Birde bakmış yaşlı bir kadın bir gariban atlı arabasıyla zorlukla ilerlemekte onunla yanına gidip;
Delikanlı: Teyzeciğim hayrola nereye gidersin.
Yaşlı kadın delikanlıyı görünce pek sevinmiş.
Yaşlı kadın: Şehre giderim oğlum. Benim bir kızım vardı .Onunla ekmek yapardık oda şehre getirir satardı evimizi öyle geçindirirdik. Benim kız bir fırıncıya vardı beni unuttu. Eh bende yaşlandım ekmek yapacak unumda kalmadı . Son kalan unumla bu ekmekleri yaptım götürüp satacağım ki evimi geçindireyim. İkisi beraber şehre gitmişler kadın bir dükkana ekmeklerini satmış sonrada evinin yolunu tutacakmış. Delikanlının da unu sattığını görünce ;
Yaşlı kadın: Ah keşke benimde biraz unum birde yardım edenim olsa da ekmek yapsam da satsam evimi geçindirsem demiş.
Delikanlı bunu duyunca aklına bir fikir gelmiş. Teyzenin de yaşlı adamla aynı köyde yaşadığını duyunca pek bir sevinmiş. Onu yolcu edip gönderirken akşam olsa da annemle bir konuşsam diye düşünüyormuş. O bunları düşünürken altın araba meydanda belirmiş. Güzel kız içerde delikanlı meydanda iç çekmiş. Kız üzüntüsünden ağlamakta delikanlı üzüntüsünden dertlerine dert katmaktaymış.
Gel gelelim her derdin bir çaresi vardır deyip masalımıza devam edelim;
Akşam olmuş delikanlı yaşlı adama ve annesine o gün tanıştığı yaşlı kadını anlatıp aklına gelen fikirden bahsetmiş. Her ikisi de delikanlının fikrini beğenmiş sırtını sıvazlayıp : Sana dertlenme her şeyin bir yolu bulunur demiştik. derler.
Sabah olunca delikanlı küfesine iki çuval un koyup kadının evinin yolunu tutmuş. Yaşlı kadın kapıyı açıp karşısında delikanlıyı görünce şaşırmış. Delikanlı kadına unları verip ondan ekmek yapmasını istemiş. Ekmeğin satışından kazanacağı paranın yarısı senin yarısı benim demiş.
Sonrada yaşlı adama gidip onun ununu hazır etmiş . Unu küfeye koyup yaşlı kadının kapısını çaldığında sıcacık ekmekler hazırmış. Kadının atına ekmekleri yükleyip düşmüş yola önce ekmeği satmış sonrada unu . Ertesi gün kadına dört çuval un bırakmış. Kadın ekmekleri yapmış. Oda unu hazır etmiş. Götürüp satmış .
Evdeki unlar eksilmese de yaşlı kadında yaşlı adamda ekmeklerini kazanıyorlarmış. Delikanlıda hamallık yapmadan evini geçindiriyormuş.Genede her gün şehir meydanında sevgilisinin geçmesini bekler sonra evine dönermiş.
Gün gelmiş artık unu da ekmeği de ne at nede kendi taşıyamaz olmuş. Birde yaşlı kadın ekmek yapmaya gücü yetmeyince ona da yardım etmesi gerekmiş. Her sabah ekmekleri hazırlarken o da yaşlı adamın ununu hazırladıktan sonra ekmekleri fırında pişirip sonra yola düşermiş. Gel zaman git zaman bir atlı araba almaya karar vermiş.
Önce şehirde ki işlerini bitirip Güzel kızı görmeye köşke gitmiş. Dadıdan rica edip güzel kızı çardakta kısa bir an görmüş ve ona ‘ İşlerim iyi gidiyor artık kendi ekmeğimi kendim yapıp şehirde satacağım bir gün seni gelip babandan isteyeceğim demiş. Ama o gün gelene kadar arada gelir seni burada görürüm deyip ayrılmış. Kız ise delikanlının sözleriyle çok mutlu olmuş .O günün gelmesi için dua etmeye başlamış. Sonrada yaşlı kadının fırınında ekmekleri yapamaya başlarmış.
Güzel kızı gördükten sonra küfeyi aldığı dükkanın yolunu tutmuş. Şehrin sonunda ki sokağa gelse de bir türlü dükkanı bulamayınca. Bu dükkan burada değil miydi deyip bir sağına bir soluna bakmış ki yerinde hemen içeri girmiş. Yanına gelen yaşlı adama’ senin dediğin gibi yapıp paramı biriktirdim şimdi senden bir at ile birde araba isterim ‘demiş. Yaşlı adam delikanlıya arka bahçede bir at ile araba olduğunu ama at onu sever ise ona verebileceğin söylemiş. .
Delikanlı ile arabayla ata bakmaya gitmiş. Araba mavi mavi parlamaktaymış. At ise gece kadar kara ,ay kadarda parlakmış. Atı sevmiş at ta onu sevince adam onu hemen ona vermiş. Ama eklemiş.Bu arabayla kendi yaptığın yada kazanarak aldığın ney olura olsun taşıdığında onun yüz katını evinde bulursun demiş. Delikanlı bu işe pek sevinmiş.
Arabasını alıp evin yolunu tutmuş . Sabaha kadar uyumadan atına bir ahır yapmış. Atı buna çok sevinmiş. Delikanlı atını atı da onu çok sevmiş. Öyle ki ekmeklerini şehirde sattıktan sonra da güzel kızın yanına atıyla gidermiş. Güzel kızla atı çok severlermiş.
Derken bir güz geçmiş. Delikanlının küfesi para evi un dolmuş. Oda annesine bir sofra kurdurup yaşlı adam ile yaşlı kadını evine davet etmiş. Sonrada onlara fikrini anlatmış. Şehirde bir dükkan almaya orada ekmekleri satmaya karar vermiş. Annesi de yaşlı kadına ve ona ekmek yapmakta yardım edecekmiş. Böylece daha çok ekmek yapmaya başlamış. Delikanlının İşleri iyi gitmekteymiş. Herkes tarafından çok sevilmiş. Hem dürüst hem de çalışkanlığıyla ülkeye nam salmış.
Delikanlı her gece’ Rabbim sana şükürler olsun. Ben bir istedim .Sen bin verdim. Ben bir çalıştım sen onu iki yaptın . Ne derdim varsa giderdin. İki kişi idik dört ettin. Senden bir dileğimde beni sevdiğime kovuştur’ der dururmuş.
Bir de bakmış. Şehirde bir çok dükkanı var .Eski evinin yerine yenisini yaptırmış. Yaşlı kadın ile yaşlı adamı da yanına almış. Hep beraber hem çalışır hem de yaşarlarmış. Bu delikanlının çok çalışmaktan bir şikayeti yokmuş .Tek bir derdi varmış. Her gece güzel sevdiğini düşünür uyuyamazmış . Güzel kızda onu düşünmekten uyuyamazmış.
Güzel kızın vezir babası da bir türlü yüzü gülmeyen güzel kızız için kederlene dursun bir gün kapısı çalınmış. Bir Başka ülkenin zenginlerinden bir adam kızının güzelliğini duymuş onu kendine ikinci eş yapmak istermiş. Bu kısmeti iyi bir fırsat olarak gören babası kızıma bir soruyum oda olur der ise gelin isteyin demiş.
O gün delikanlıyı bir türlü göremeyen kız dertlenirken bir de paşa babası çağırmış. Babası kızını dizinin dibine oturtup;
Baba : Ah benim güzel kızım. Bilir misin senin güzelliğini duyan bir ülkenin zengini kalkmış gelmiş seninle evlenmek ister. Bilirim uzaklara gideceksin. Ama iyi bir kısmettir üstelik yalnız da olmazsın. Adamın bir eşi de varmış. Dadında seninle gelir demiş.
Kız bunları duyar duymaz ağlamaya başlamış. Babası ne yapsa susturamayınca dadısı kızı alıp gitmiş. Odasına gittiklerinde
Güzel kız: Aman dadıcım . Ne yapsam nerelere gitsem. Ben onu bırakıp başkalarına varmam. Onsuz yaşayamam demiş.
Dadı: Güzel kızım yapacak bir şey yok dese de kızı bir türlü ikna edemeyince ikisi kılık değiştirip düşmüşler yola gelmişler delikanlının dükkanına . Gelen kadınları tanımamış delikanlı : buyurun kaç ekmek veriyim demiş.
Dadı araya girip: Delikanlı biz köşkten geliriz. Sana söyleyeceklerimiz var demiş.
Delikanlı onları alıp arkaya geçmiş güzel kızın elini tutumuş. Kız ağlamaktan yorgun anlatmış olanları. Delikanlıda ne yapsın;
Delikanlı: Yarından tezi yok öğlen vakti gelip annem seni isteyecek . Vezir baban verir ise ne güzel vermez ise kaderimize razı olacağız demiş.
Güzel kız bu sözlere çok sevinmiş: Yiğidim annen gelsin beni istesin eğer babam vermez ise ben zaten üzüntümden ölürüm demesin mi?
Akşam olunca yemekler yenmiş delikanlı derdini büyüklerine açmış onlarda delikanlının fikrini uygun bulmuş. Sabah delikanlı ve annesi işlerinin başına geçerken güzel kızın dadısı vezirin yanına gitmiş. Vezire kızının hasta olduğunu söylemiş. Güzel kızının zengin adamla evlendirileceği için üzüntüden hasta olduğunu duyunca bu fikrinden vazgeçmiş.
Babası kızının yanı başına ayrılmazken dadısı güzel kızın bir delikanlıyı sevdiğini bu delikanlının çok çalışkan ve iyi biri olduğunu anlatmış. Paşa güzel kızını bu delikanlıya vermek istememiş ama kızının ağlamalarına da dayanamamış. Derken delikanlının annesi güzel kızı istemeye gelmiş. Vezir delikanlıya bir şartla kızını vereceğini söylemiş.
Kadın evine geldiğinde ne diyeceğini bilememiş. Delikanlı ise meraktaymış. Annesi gelip olanları anlatınca: ondan kolay ne var demiş.
Vezirin şartı delikanlı üç gün içinde bin çuval un getirecek ve bu unlarla on bin ekmek yapıp ülkenin dört bir yanında dağıtacakmış.
Delikanlı ertesi sabah hemen un yapmaya başlamış bunları küfesi ve arabasıyla taşıdıkça yüz katı olmuşlar bu yüz kat unla yaptığı ekmekleri gene küfesiyle ve arabasıyla onlarda on bin ekmek olmuşlar onları da çok sevdiği atı ülkenin her yerine uçarak dağıtmış. Üç gün içinde dediklerini yerine getiren delikanlıdan memnun kalan vezir damadını çağırmış. Sen pek yiğit bir delikanlıymışsın benim damadım , senin gibi akılı ve çalışkan olmalı. Birde senin gibi güzel kızımı çok sevmeli demiş.
Güzel kız ile delikanlıyı üç gün üç gece süren bir düğünle evlendirmiş.
Onlar ermiş muradına biz çıkalım Ay a.
Bu bir masal imiş. Unutmayan unutana hatırlatsın .
MAVİ İLKAY MASAL.