Monthly Archives: Mayıs 2021

köstence güzellik kraliçesi

              SABAHATTİN ALİ HİKAYESİ                            KÖSTENCE GÜZELLİK KRALİÇESİ Dört seneden beri görmediğim Berlin’e yeni gelmiştim. Kah kerpiç evli kasabalarda, kah kızgın güneşle açık mavi denizin kavuştuğu Akdeniz kıyısındaki şehirlerde oturarak ve bazan da yaşlı bir at sırtında ve fundalıklı yollarda köyden köye giderek geçirdiğim bu dört seneden sonra; Berlin bana eskiden hiç görmediğim bir yer gibi geldi. Alacakaranlıkta indiğim istasyonun merdivenlerinde

Devamını oku

Kaplumbağa ile akrep

KAPLUMBAĞA VE AKREP  Günlerden bir gün çok uzun zaman önce uzak bir ülkenin güzel bir ormanında bir kaplumbağa yaşarmış. Bu kaplumbağa çok yavaş hareket edermiş. Ama bu kaplumbağa çok iyi yüzermiş. Suya girdimi durmak dinlenmek bilmeden yüzen kaplumbağa bir gün gene derede yüzerken bir akrep dere kenarına gelmiş. Karşıya geçmesi lazımmış ama hangi kuşa hangi, balığa hangi kurbağaya sorsa hiçbiri

Devamını oku

büyücü

                             ÖMER SEYFETTİN HİKAYELLERİ                                            BÜYÜCÜ  Büyük Selahaddin, kendisinden aman dileyen Kudüs’ü aldıktan sonra hiç durmamıştı. Şam’da “Biraz dinlenelim!” istirhamında bulunan askerine, — Ömür kısadır. Ecelden emin değiliz! cevabını verdi. Yayından çıkmış bir alev ok şiddetiyle yabancı Avrupalıların haksız yere sahiplendikleri kasabalar üzerine atılıyor, deldiği kaleleri hemen zapt ediyordu. Kurtularak Sur kalesine kapağı atan halk düşmanı mutaassıpların adedi Avrupa’dan gelen imdatlarla

Devamını oku

hera ya dert yanan tavus kuşu

 HERA YA DERT YANAN TAVUS KUŞU  Uzun zaman önce zamanlardan bir zaman günlerden bir gün tavus kuşu tanrıca Hera ya dert yanken ; Tavus Kuşu: ‘ Tanrıçam boşuna dert yakınıyor değilim. Bana öyle ses vermişsiniz ki kimse beğenmiyor. Kimseye hoş gelmiyor tatlı dilim.Oysa Bülbüle ne güzel ses vermişsiniz. O minnacık kuş O bir ötümü baharı şenlendiriyor. O tatlı diliyle erkesi

Devamını oku

filin şekli

FİLİN ŞEKLİ  Bir Hintli, hayatlarında hiç fil görmemiş insanların yaşadığı bir köye bir fil getirdi; fili karanlık bir ahıra koydu. Ertesi gün, fili köylülere gösterecekti. Ama meraklı birkaç kişi hayvanı hemen görmek için o kapkaranlık ahıra toplandı. Ancak ahır o kadar karanlıktı ki, fil gözle görülemiyordu. Adamlardan hiçbiri de yanlarında mum getirmeyi akıl edememişti. O göz gözü görmeyecek kadar karanlık

Devamını oku

hırsızlar ve eşek

HIRSIZLAR VE EŞEK  Günlerden bir gün iki hırsız bir eşek çalmışlar. Bir süre sonra çaldıkları eşek yüzünden aralarında kavga çıkmış. Biri ‘satalım’ demiş. Diğeri ‘satmayalım’ demiş. Derken kapışmışlar yumruk yumruğa kavga etmişler. İki hırsız kozlarını paylaşa dursunlar oradan geçen üç hırsız durumu görüp iki hırsıza fark ettirmeden eşeği alıp gitmişler. Eşek kimi zaman bir ülkedir. Hırsızlarda krallar. Onlar kavgaya tutuşunca

Devamını oku

forsa

                       Ömer Seyfettin Hikayeleri                               FORSA HİKAYESİ Yuvası sonsuz ufuklara bakan küçük tepe, minimini bir çiçek ormanı gibiydi. İlkbaharın tatlı ince, uzun dallı badem ağaçlarının alaca gölgeleri sahile inen keçiyoluna düşüyor, ilkbaharın tatlı rüzgârıyla sarhoş olan martılar, çılgın naralarla havayı çınlatıyorlardı. Badem bahçesinin yanı geniş bir bağdı. Beyaz taşlardan yapılmış kısa bir duvarın ötesindeki zeytinlik, ta vadiye kadar iniyordu. Bağın ortasındaki

Devamını oku

bayram Çocuğu

                                         BAYRAM ÇOCUĞU   Bayrama birkaç gün vardı. Küçük kız arkadaşlarının bayramlıklarını anlatmalarını dinliyordu. Biri peri kızı gibi olacağını söylüyordu. Diğeri kırmızı çok güzel bir elbise giyeceğinden söz ediyordu. Diğeri ise pembe bir elbise giyeceğinden söz ediyordu. Öyle ki pembe bir taç da takacaktı. Bir diğeri annesinin ona kırmızı elbise ile giymesi için  kırmızı çok güzel bir ayakkabıda almıştı. İstediği kırmızı

Devamını oku

bir hayır

          ÖMER SEYFETTİN HİKAYELERİ                BİR HAYIR   Yatağında kımıldamayan Durmuş Ağa, gözlerini basık tavana dikmişti. Sanki iki saattir eski, sararmış hatılları sayıyordu. Yüzü toprak rengindeydi. Kırmızı kaplı yorganın üstüne serili elleri artık bir insan azasına benzemiyordu. O kadar kuru, o kadar zayıf, o kadar cansızdı ki… Ancak duyulan boğuk bir sesle: —Yahu, ben ölüyon! dedi. Ocağın başında yusyumru oturan bir

Devamını oku
« Önceki Yazılar