alıce harikalar ülkesinde 4

ALICE HARİKLAR ÜLKESİNDE
Kraliçe: ‘ Gel kendi hikayesini anlatsın ‘ dedi ve Alıce i ejderhaya götürdü. Uyuyan ejderhaya : ‘ Kalk sen sersem şey. Bu genç bayanı Yalancı kaplumbağa ya götür . Başından geçenleri dinlesin’ demiş. Alıce dönüp: ‘ Gidip verdiğim cezaların uygulandığını görmeliyim demiş.
Kraliçe gidince orada kalan Alıce ejderhanın halinden hiç hoşlanmamıştı. Ejder gözlerini ovalayıp kraliçenin arkasından bakarak kalktı.Ejderha kıkırdıyordu: Ne komik ‘ dedi. Alıce : ‘ ne komik ‘ dedi.
Ejderha : ‘ Her şeyi kendi kendine uyduruyor. Kimsenin idam edildiği yok. Hadi gidelim ‘ demiş.
Biraz yürüdükten sonra Alıce bir de bakmış bir kayanın tepesinde iç çekerek oturan kaplumbağayı görmüş. Alıce ejdere neden bu kadar üzgün olduğunu sorduğunda
Ejder: ‘ Kendi kendine uyduruyor . Üzüntüsü filan yok ‘ demiş.
Ejder kaplumbağaya: Bu genç bayan başından geçenleri dinlemek istiyor ‘ demiş.
Alıce ve ejderha kaplumbağanın gösterdiği yere oturmuşlar ve kaplumbağayı dinlemeye başlamışlar. Küçük ken deniz okuluna gittiklerinden bahsetmeye başlamış . Ejderhada ona eşlik etmiş. Okulda yaşadıklarından bahsederken okula her gün gittiklerinden hatta Fransızca dersi ve müzik dersi olduğundan bahsetmiş. İç çekerek ben sadece ana dersleri alabildim ‘ demiş. Sonra dersleri saymaya başlamış. Salınma , savrulma , çirkinleştirme , yükselme, eğilme, matematik ve çeşitleri, bölünme bahsetmiş. Bir öğretmenin deniz kestanesi olduğundan bahsetmişler. Sonra oynadıkları oyunlardan oynarken söyledikleri şarkııları bile söylediler . Istakozlarla yaptıkları danslardan bahsettiler. Hatta ejderha ve kaplumbağa dansı göstermişler . Mezgitlerden bahsetmişler.
Pullu dostu dedi ki ‘ Olsun da uzak olsun’ ,
Karşıda kıyı var, bunu nasılsa biliyorsun,
Fransa çok yakındır, uzaksa İngiltere
Gel etme salyangozum verelim biz el ele..
Alıce de onlara beyaz tavşanı gördüğü andan başından geçenleri anlatmaya başlamış.
Alıce de şarkı söylemiş.
Bahçesinden geçiyorken gözüm ilişti,
Gördüm ki panterle baykuş,bir böreği bölüştü.
Panter yufakyı aldı, sonra salçayı, eti,..
Sonra şarkıları Akşam çorbası oldu…
Mahkemeye çağrılmışlardı.
Alıce mahkeme salonuna girdiğinde kupa kralı ve kraliçesini tahtlarında otururken buldu. Çevrelerinde çeşitli kuş ve hayvanların yanı sıra iskambil destesinin bütün kağıtları vardı.Salon çok kalabalıktı. Kupa oğlanı tam karşılarında duruyordu ve ellerinde kelepçe iki yanında muhafız vardı.Kralın yanında ise bir elinde borozan , öbür elinde tomar halinde bir kağıt tutan Beyaz Tavşan vardı. Masa da bir tabak dolusu çörek doluyordu. Öyle güzeldi ki Alıce in ağzı sulanıyordu. Kendi kendine ‘ Şu iş bitsede sıra şunlardan yeme sırası gelse ‘ dedi.
Alıce mahkemede hiç bulunmamıştı sadece kitaplardan okunmuştu. ‘ Şu hakim ‘ demiş. ‘ başındaki peruğunda haline bak ‘ demiş. Hakim kralmış ve peruğun üstünde tacı varmış. ‘Şu on iki yaratıkta jüri olmalı ‘diye düşünmüş.Juriler tahtaların üzerine bir şeyler yazıp duruyorlarmış. Alıce ne yazıyorlar diye düşünürken
Ejder: ‘ Unutmamak isimlerini yazıyorlar ‘ demiş.
Tavşan : ‘ Susun ‘ demiş.
Alıce arkasından gelen gıcırtı sesine dayanamıyormuş. Juri üyelerinden tahtaya yazarken sürekli gıcırdıyormuş. Alıce bir yolunu bulup jürinin tebeşirini almış.
Juri eliyle yazmaya başlamış. Karal iddianameyi oku ‘ demiş.’ Kraliçe yaz gün bir çörek yaptı kupa oğlanı gelip kaptı ‘ demiş ve kral jüriye dönüp : ‘ kararınızı verin ‘ demiş. Tavşan telaşla : ‘Daha değil ondan önce çok yapılacak iş var ‘ demiş.
Kral: ‘ ilk tanığı çağırın ‘ demiş. İlk tanık şapkacı elinde tereyağlı ekmek ve çay fincanıyla girmiş.’ Kral hazretleri kusura bakmayın beni almaya geldiklerinde henüz çayımı bitirmemiştim.’
Sonrasında kralla ne zaman çay içmeye başladıklarını konuştular bir yere aramadılar. Kral: ‘ şapkasını çıkarsana ‘ dediğinde şapkacı;
Şapkacı: ‘ Benim değil ki ! ‘ dediğinde kral jüriye dönerek :’ Çalmış…! Dediğinde şapkacı ne yapacağını bilemedi sonunda zorlukla : ‘ Benim şapkam yoktur çünkü ben şapkacıyım yapar satsarrım ‘ dedi. Bu sözleri duyan kraliçe gözlüklerini takıp şapkacıyı baştan ayağa süzdü.Şapkacı ise kızarıp bozardı.
Kral: ‘ bildiklerini anlat ‘ dediğinde şapkacı iyice telaşlandı.kraliçenin bakışlarıyla telaşlanan şapkacı telaştan tereyağlı ekmeğinden ısıracağna çay fincanını ısırdı. Bu sıradaAlıce de kendinde bir faklılık hissetmeye başlamıştı.Ne olduğunu anlayana kadar epey büyümüştü bile. Önce mahkeme salonundan çıkmak istedi ama geç kalmıştı.Alıce böyle düşünürken tarala faresi dayanamadı ve : ‘ Allah aşkına daha fazla sıkıştırma nefes alamıyorum ‘ diye şikayete başladı.
Alıce: ‘ Ne yapayım büyüyorum ‘ dedi.
Tarla faresi Alıce tartışmasından sonuç alamayınca kalkıp karşıya geçti . Bu sırada korkudan öyle titriyordu ki ayakkabıları ayağından fırladı.
Kral : ‘ Bildiklerini anlat ister telaşlan ister telaşlanma anlatmazsan boyunu vurdururum ‘dedi.
Bunaları duyan şapkacı iyice telaşlandı artık kekeleiyordu. ‘ ben fakir bir adamım Mart tavşanı dedi ‘ dedi mart Tavşanı ‘ demedim ‘ dedi ve bu tartışma bir süre böyle sürdü gitti.Şapkacı: ‘ Tarla faresi dedi ‘ demeye başladığında tarla faresi horluyordu.
Karal: ‘ Hatırlamak zorundasın hatırlamıyorsan. Yoksa kafasını uçurun ‘ dedi.
Şapkacının elinden fincanı ve tereyağlı ekmeği düşmüştü : ‘ Ben yoksul bir adamım kral hazretleri ‘ dediğinde
Kral: ‘ Onu bilmem , ama konuşma yoksunu olduğu kesin ‘ dediğinde Hint domuzlarından biri kralı alkışlamaya kalktı mahkeme memeurları tarafından susturdu. Yani elleri ve ağzı bağlandı. Kocaman bir torbaya baş aşağı sokuldu ve üstün oturdular.
Şapkacı : ‘ Bari çayımı içiyim diye söylendi ‘
Kral ‘ gidebilirsin’ dediğinde şapkacı ayakkabılarını bile giymeden oradan ayrıldı.
Kral: ‘ öbür tanığı çağırın ‘ dedi.
Alıce tanık salona girmeden kim olduğunu anladı bu aşçıydı. Daha salona girmeden Alıce hapşırmaya başlamıştı bile.
Kral: ‘ Çörek neyden yapılır ‘ dedi.
Aşçı: ‘ biberden ‘dedi. Arkasından uykulu bir ses’ pekmezden ‘
Kraliçe: ‘ Yakalayın. Kellesini uçurun . Atın salonda, bıyıklarını kesin ‘ dedi.
Birkaç dakika içinde bir kargaşa koptu ve herkes tarla faresinin peşine düştü. Sonunda yerlerine döndüklerinde aşçının yerlerinde yeler esiyordu.
Kral rahat bir nefes alıp ‘ zararlı yok ‘ dedi ‘ öteki tanığı çağırın ‘ dedi . Kraliçeye dönüp: ‘ Güzelim tanığı sen sorguya çekmelisin ‘ dedi.
Alıce tanık listesinde bir şey arayan Beyaz Tavşana baktı. Sonunda Beyaz Tavşan avazı çıktığı kadar bağırdı: ‘ Alıce ‘ . Alıce in nasıl şaşırdığını bir düşünün.
Alıce ne kadar büyüdüğünü unutup telaş içinde yerinden kalkınca jüri locasına takıldı ve jüri üyeleri kalabalığın üzerine yuvarlandılar. Alıce: ‘ Çok afedersiniz!’ dedi. Kırmızı balık gibi toparlayıp kavanoza koymasa boğulup ölürler sanıyordu.
Kral: ‘ bütün jüri üyeleri yerlerini alana kadar mahkemeye devam edilemez ‘ dedi.
Alıce herkesi telaşla yerine koyarken kerteneleyi tepe üstü koymuştu. Zavallı bir türlü kıpırdaymadığı için kuyruğu hüzünlü salayıp duruyordu.
Kral: ‘ Bu konu hakında ne biliyorsun ‘ diye sordu.
Alıce: ‘ hiçbir şey ‘ dedi.
Kral jüriye yazdırmak için döndüğünde Beyaz Tavşan söze karıştı….
Kral : ‘ susalım ‘ dedi ve defterden ‘ Madde kırk iki ; boyu bir milde uzun olanlar , mahkeme salonunu terk etmeli ‘ dedi ve Alıce baktı. Alıce : ‘ benim boyum bir mil değil ‘ dedi.
Kral: ‘ var var ‘ dedi. Söze kraliçede karıştı: ‘ Neredeyse iki mille yakın ‘ dedi. Alıce: ‘isterse olsun gitmeye niyetim yok . Hem byle bir madde olamaz . Şu anda siz uydurdunuz ‘ dedi. Bu tartışma sürerken Beyaz Tavşan bir kağıt buldu ve üstünde bir şiir vardı. Kupa oğlanın yazıp yazmadığı tartışılmaya başlanınca Kupa oğlanı : ‘ Kral hazretleri bunu ben yazmadım . ‘ dedi. Kupa oğlanı: ‘ Bunu benim ayzdığımı ispatlayamazlar altında imzam yokki ‘ dedi.
Kral: ‘ Bu daha kötü ya Aklında bir kötülük olmasa dürüst biri gibi imzanı atardın ‘ dedi. Karlaın en doğru sözüydü Alıce göre.
Kraliçe: ‘ hemenkafasını uçurun ‘ dedi.
Alıce: ‘ Hiç te bile suçlu olduğunu göstermez ‘ dedi.
Alıce: ‘ kağıtta ne yazdığını bilmiyoruz bile ‘ dedi.
Kral: ‘ Kağıdı sonuna kadar oku sonrada susu ‘ dedi Beyazz Tavşana .
Tavşan mektupta okumaya başladığında salonda çıt çıkmıyordu.
‘ bizim kıza gitmişsin dün , geldi kulağıma ,
Oğlana da bir sürü şey söylenmiş hakkında ,
Kız ,iyi biriydi demiş, çok da cana yakın, nedense yüzmeyi pek beceremezmişim ama ‘ ….
Kral ellerini ovuşturarak: ‘ şimdiye kadar elde etiğimiz en önemli delil bu şimdi kararınızı vere bilirsinz ‘ dedi jüriye.
Alıce son beş dakikada öyle uzamıştı ki kralın sözünü hiç düşünmeden kesti: Eğr jüriden biri bu şiiri açıklayabilirse benden ona beş lira ‘ dedi. ‘ Bence bu şiirin bir anlamı yok ‘ dedi. Jüri bu söz üzerine hemen tahtalarına ‘ Bu sözlerin hiçbir anlamı yokmuş ‘ yazdılar.
Kral: ‘ Bizim için daha iyi . Anlama zahmetine katlanmayız. Nedense bana anlamlı geliyor .Kupa oğlanına dönüp: ‘ sen yüzmeyi bek beceremiyorsun değil mi ‘demiş.
Kral: Burada kız hırs nöbetine tutulmuş ‘ diyor dedi. Kraliçeye dönüp : ‘ Sen hiç hırs neöbetine tutuldun mu ?’ dedi Kraliçe:’ Hiç ‘ dedi ve eline geçen mürekkep hokasını Kertenkelenin üstüne attı. Kertenkele ise yüzündeki mürekkep kuruyana kadar kullanmak için harekete geçti.
Kral: ‘ Bu senin hırsın değilmiş. Bir kelime oyunuymuş ‘ dedi ve jüriye dönüp’ Karar veririn ‘ dedi .
Kraliçe araya girip :’ hayır önce hüküm yerine getirilsin sonra karar verilsin ‘ dedi.
Alıce.’ Bu ne saçma şey diye’ bağırdı .
Kraliçe öfkeden kıpkırmızı kesildi ve Alıce dönüp: Dilini tutu ‘ dedi. Kraliçe ‘ uçurun şunun kellesini diye ‘bağırmaya başladı.Hiçkimse yerinden kıpırdamadı .
Alıce: ‘ Senin dediğine kim aldırırı ki ? ‘ dedi. Askerlere dönüp: ‘ sizler iskanbil kağıdından başka nesiniz ‘ dedi ve İskanbil akğıtları havaya fırladı. Alice korkulu ve yarı kızgın bir çığlık attı onları kovamaya çalışırken uyandı. Kendisini ırmak kenarında buldu. Başı ablasının kucağındaydı ve ablası yüzüne düşen yaprakları temizliyordu.
Ablası: Uyan artık Alıcecim ‘ dedi.
Alıce garip bir rüya gördüğünden bahsetti sonrada rüyasını analattı. Alıce harikalar ülkesinde olduğunu düşündü .Ablası kız kardeşinin nasıl bir yetişkin olacağını düşündü Çocukluğunun yalın sevgi dolu kalbini nasıl ilerdeki yıllara taşıyacağının düşledi. Etrafına küçük çocukları toplayıp onlara masallar anlatacağını düşündü. Onlarla nasıl sevinip üzüleceğini düşledi.
Lewıs Carroll.