DEPREM BİR AKŞAM

DEPREM
BİR AKŞAM
Sabah ezanı okunurken dükkanımın kapısını açıtım. Derin bir nefes alıp girdim. Mutfağa geçip cayın altını kısıkta yakarken bir taraftan ısladığım nohutları tekrar sudan geçirip ocağa bol suda pişmeye koydum. Sonra fasulyeyi sonra ilk önce yapacaklarımı tezgaha çıkardım. Ben tencereleri alıp hazırlıklarımı yaparken kapının açıldığını duydum. Hanım elinde dumanı üstünde tüten poğaçalarla içeri girdiğinde mis gibi kokusuyla acıktığımı anlamıştım. Hemen kaynayan çayı demleyen hanım benimle ilk hazırlıkları tamamladı çayımız demini almıştı. Ocağın yanındaki masada çayla poğaçaları yerken hanım:‘ Biz bu poğaçaları yiyoruz ama yanımıza kar kalacak mı. Sabah sabah aç karnına yemek iyi değil. Kolesterolün çıkıyor. ‘dediğinde, Lokmalar boğazıma dizildi. ‘ Ya hanım bir zevkim var burnumdan getirme. Neyse ‘
…
Kısa süre sonra sohbet bitmiş poğaçadan bir tane bile kalmamıştı. Garsonlarımız geldiklerinde herkes dükkanını yeni açıyordu. Biz hanımla yemekleri ocağa koymuştuk bile. Sulu yemekler pişerken. Mutfağa giren İki garson ellerinde simit kemiriyorlardı.
Hanım ‘ Çocuklar hoşgeldiniz. Ne simit i sizin poğaçalar tezgah altında hemen çayla yiyin. Sonrada masaları silin sandalyeleri yerleştirin. Ha yerleri unutmayın. Sucu bu gün geç kalacak . Siz o arada fırına ekmek siparişini verin. ‘ dedi.
Bana söylenecek bir şey bırakmazdı. Bütün yemekler konup pişerken hanımda içerisiyle ilgileniyordu. Baktım baharatları dolduruyor. Çocuklarsa peçetelikleri yerleştirmekteler. Bizim hanım benim elim ayağım. Tek başıma bu küçük esnaf lokantasını çevirmeme imkan yokken hayatıma bir ışık gibi giren karım benim hem can yoldaşım hem de iş arkadaşım olmuştu.
Onunla küçücük dükkanımızı önce buraya taşıdık sonra işleri büyüttük öyle ki civar esnaf ve bir çok şirket çalışanı da öğle yemekleri için buraya gelmeye başladılar. Güler yüz temiz ve güzel yemeklerden çok memnundular. Şükür bizimde onlardan yana bir şikayetimiz yoktu.
İçerisi hazırdı.
Öğle olmak üzereyken içerden tanıdık bir ses geliyordu. Hanım salatayı doğramayı bitirmişti ve hepsini servise hazırlayacakken küçük kızımız içeri girdi. Okuldan geliyordu. Hemen çantasını astı ellerini yıkayıp annesinin yanına koştu. Salataları servise hazırladı ve müşteriler gelmeye başladı. Benim kasanın başına geçme vaktimdi. Büyük kız telaşla içeri girdi yanında küçük oğlu vardı. ‘ Baba kusura bakma bizim ufaklık biraz hastalanmış. Onu da alıp gelmek zorunda kaldım‘ . Baktım benim minik torunumun yüzü bembeyazdı. ‘ E kızım öyleyse bugün gelmeseydin. Çocuğu hastaneye götürseydin. ‘
Kızım telaşla mutfağa bakarken ‘ Götürdüm baba bademcikleri şişmiş . Doktor ilaç verdi. İlaçları içti. Şimdi arka odada yatar geçer. Benim oğlum turp gibi olur’ .
Adam : ‘ Peki benim minik paşam yatsın . Ben yanına geleceğim sen yat dinlen paşam olur mu? ‘
Konuşmaya hali olmayan minik paşam annesinin elinden tutup mutfağa girdiğinde anne annesi hemen öpüp kokladı. Baktım alnından öpüp ateşini kontrol ediyor. Annesi alıp arka dinlenme yerinde yatırmış. Üstüne ufak bir battaniye örtmüş . Hemen annesine yardıma koşmuş.
Küçük kız garson önlüğünü takmış hazırladığı yemekleri servis ederken. Büyük kızda annesine içerde yemeklerin hazırlığına yardım ediyordu. Her gün yardımımıza gelen kızıma düzenli maaş veriyorum. Kocası iyi hoş ama maaşı az olduğu için üç çocuğunun eksiğine yetişemiyordu. Bizim de yardıma ihtiyacımız olduğu için annesi kızını yanına çırak almak istedi. Eh bende itiraz etmedim. Kızımın zor durumda kalmasını istemem. Damat çok iyi bir adam ama şansız işi zor maaşı az ama evine yetiyor. Kızımda kendi kazandığını kendine ve çocuklara harcıyor.
Kalabalık bir gün;
Çevre esnaf , şirketlerde çalışanlar derken onlar çıkarken yoğunluk azaldı rahatlarız dediğim anda bir de içeri bir turist kafilesi girdi. Bizim garsonlar dil biliyor hemen gelenleri karşıladılar. Bizim kızda yetişti baktım kafile kalabalık birden’ yemek yetişecek mi?’ diye içeri koştum ki bizim kız mutfaktan çıkmadan annesine söylemiş. Hemen küçük tencereler çıkmış. Dondurucuda yedekte olan yemekleri telaşla büyük kızla tencereye koyuyorlar. Ney yaparsak yapalım turistlerin yemekleri gecikecekti. Hemen bizim kızı çağırdım . Tercümana durumu açıkladık. Oda turistler i oyalamaya başladı. Ne anlatıyorsa kahkahalar atan turistler yemeklerini beklerken; o telaşın içinde işlerine dönmek zorunda olan çalışanlar onların bu neşeli haline bakıp imrenerek işlerine döndüklerini görebiliyordum.
Neyse ki yemekler onlara yetişmişti. Kısa sürede yemekler hazır oldu. Turistler neler olduğunu sormaya başlamışlardı ki dumanı üstünde yemekleri yedikçe yüzlerine yeni bir gülümseme yerleşti zevkli ve lezzetli bir yemeğin yüzlerinde bıraktığı gülüşle rahatladım.
Onlar kalktığında hepimiz derin bir oh çektik. Yorgunluktan bitmiştik. Tencerede yemek kalmamıştı. Kendimize yemek yapmaya halimiz yoktu ama açtık hemen kolay yolu bir menemen yaptık kapıyı kapadık ve masaya oturduk. Ekmekle yenilen menemene doyum olmadı. Çayları içip kendimize geldiğimizde minik paşam uyanmıştı. Annesi ona güzel bir çorba hazırlayıp yedirirken bende onları izliyordum.
Bizim hanım ortalığı toplayıp temizlemeye başlamıştı bile. Çocuklar içeriyi toplayıp temizlerken kızlar anneleriyle mutfağı temizlediler. Bende kasadaki parayı saydım. Herkesin payını ayırdım ve kilere geçtim. Ne eksik ? Ne alınmalı ? Ne kadar alınmalı ? Ufak bir liste hazırlayıp mutfağa döndüğümde hanım kendi kadar su şişelerini taşımaya çalışıyordu. Bizim hanım ufak tefektir. Ama her işin altından kalkar ama bu kadarına gerek yoktu. Çocukları çağırdım onlarla beraber su şişelerini taşıdık. Eskiden olsa bende kimseden yardım istemez kendim taşırdım ama artık yaşlandık. Hanım gülümsedi ‘ Eee bey senin göbek su şişelerini taşımana izin vermiyor mu? ‘ dediğinde cevap veremedim. Taşıdım on dokuz litrelik bir şişe işimi bitirmeye yetmişti. İkincide boncuk boncuk terliyordum. Evet ,yaşlılıktan çok kiloydu sorunum. Yemek yapmayı sevdiğim gibi yemeği de seviyordum.
İş bitti; minik paşam dizimde otururken ateşine baktım. İyi gibiydi. Derken çocuklar geldiler haklarını alıp iyi akşamlar diyip çıktılar. Bizimde gitme zamanımız gelmişti. Her şeyi kontrol edip çıkarken baktım bizim hanım gazı kapadı elektrikleri ve suyu da kapamayı unutmadı. Arada böyle yapardı. Faydasını görmedik diyemem. Bir gün yandaki binada yangın çıkmıştı. Sızıntı varmış bizim vana açık olsaymış neler olurdu düşünmek istemiyorum.
O akşam hava bir garipti. Küçük bir şehirde yaşadığımız için endişesiz büyük kızı otobüse bindirip eve yolladık. Ben bizimkileri eve yollayıp dükkanları dolaşıp sipariş verdim. Yarına bu günün hasılatının tamamına yakını gidecekti.
Eve geldiğim de bizimkiler akşam yenmeği hazırlıyordu. Hanım ayaklarının ağrısından duramadığı için oturduğu yerde her şeyi hazırlıyor kızımızda ocağa koyuyordu. Ellerimi yıkayıp yardıma koştum. Kızımda sofrayı kurdu. O banyoya giderken bizde mutfak masasında günün hesabına baktık. Sonra hanım sonrada ben banyo yapıp sofraya mis gibi kokarak üstümüzdeki yorgunluğu atıp oturduk. Akşam çayı zamanıydı. Kızımız çayını alıp odasına ders çalışmaya gitti. Hanım çaylarımızı doldurdu gözleri oğlanın her zaman oturduğu koltuktaydı.
Adam ‘ Meraklanma yemeğini yemiştir. Birazdan arar. Okumaya gitti . Aç kalacak değil. Bak yarısı gitti. Bu yıl yolun yarısı dedi. Okul bitip gelince birde memur oldu mu ! Oh bizim gibi didinip durmaz işi beli mesaisi beli olursa. ‘
Hayallerimiz umutlarımız paylaşırken;
Hanım ‘ İnşallah bey . İnşallah. Bakalım. Bir bitirip gelsin de… ‘
Tam çayımdan bir yudum almıştım ki dünya ayaklarımın altından kaydı. Oturduğumuz çekyat sağa sola salandı. Kızım içerden bağırdı ‘ Deprem…’ Hanım bağırdı ‘ Çabuk çıkalım. ‘ Çabuk.. ‘ Hanım kapıdaki vestiyere astığı kabanı çantayı aldı. Kızım çantasını kapmış duvarlardan tutarak geliyordu. Adım atamıyordum ev ayaklarımın altından kayıyordu. Boşluğa basıyordum. Dengemi sağlayamayınca kızım yakaladı. O montunu kaptı hanım benim kabanımı da kaptı ve anahtarı aldı. Kapıyı açtığı gibi bizi dışarı itti. Birden çatırtı geldi baktım avize salıncak gibi sallanıyor vestiyer devrildi. İçerden şakırtılar geldi . Her şey yıkıldı.
Hanım kendini dışarı atı kapıyı çekti bağırdı ‘ İnin çabuk inin. ‘ Ben kızımla merdiven korkuluklarından tutunarak indim. Neyse ki ikinci katta oturuyorduk . Baktım komşular birbirlerini tutarak iniyorlar. Düşen kalkamayanları yerlerden kaldırdıkları gibi herkes kendini dışarı atı binadan bir duman çıktı bir çatırtı çığlıklar beraber yükseldi . Baktım hanım yoktu. ‘ Annem nerede . ‘Ben bakarım sen burada kal ‘dememe kalmadı. Üs katan bir beton parçası ne olduğun anlayamadan yanı başımıza düştü herkes kaçtı. Ben öne atıldım baktım kızım koştu. Herkes’ girme’ diye bağırırken kızım annesini merdivende düşmüş halde bulmuş hanım toparlayarak kızımızdan tutunarak geldi. Perişan toz toprak içindeydiler.
Yere oturtalım derken etraftan çığlıklar yükseliyordu. Yer sustu. Uğultu bitti ayaklarımın atında kaynayan kazan durdu ama biz neler oluyor diye etrafa bakarken yüzlerce insan toz toprak korku içinde koşuyordu.
Birden yan bina bir çığlık bir gıcırtı sonra kulakları sağır eden bir garip ses eşliğinde yerle bir oldu. Ben anlamamıştım ne oldu diye bakarken birde baktım. Herkes oraya bağırıp yardım çığlığı atarak koşuyor bizim hanım ile kızım koştu koşanların önüne geçip bütün gücüyle bağırdı. Öksürüyordu yüzü tanınmayacak haldeydi. ‘ Durun yapmayın . Orası güvenli değil ya yanda ki bina yıkılırsa ya bizim bina yıkılırsa çabuk uzaklaşın. Yardım çağıralım. Çabuk boşaltın. Her an yeni bir depremle evlerimiz üstümüze yıkılabilir. ‘
O duyduğum en acı sözdü ‘ evim başıma yıkılabilirdi !’
O gece ve onlarca gece korku ve acı doluydu.
İşte o gece dünyam başıma geçti. Hanımın bacağı kırıldı Evimiz yıkılmadı ama oturulacak gibi değildi. Evsiz kaldık. Bütün anılarımız yok oldu. Anılarımızı fotoğraflarda yaşattık. Tam yirmi yıllık emeğimizle aldığımız , beş yıldır oturduğum evimiz artık yoktu.
Beynimde uğultu telefona sarıldım. Kızım da arıyordu dakikalarca onlara ulaşamadık. Karımın yaralı olduğunu unutmuştum. Çaresizce aradım durdum. Korkudan kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Kısa süre sonra etrafımız sarıldı. Uğultular azaldı .Sirenler çaldı çaldı ve ses kesildi. Bir baktım biri bana sesleniyor. Kızımın yüzünü zorda olsa seçtim.
Kız: ‘ Baba baba ablama ulaştım . Onlar hastanedeler. Deprem olduğunda hastanedelermiş. Abim mesaj attı. Oda iyi onların orada bir şey yok bizi merak etmiş. ‘
Ben bir karartı gördüğümü hatırlıyorum sonra kendimi ambulansta buldum. Tansiyonum yükselmiş. Hanımı ameliyata alırlarken ben serumla kapıda bekledim. Karım Topal kaldı.
Ailemle saatlerce birbirimiz arayıp bulduğumuzda buluştuğumuz yer hastane koridoru oldu.
O gece hanımın ameliyat tan çıkışını beklerken sürekli sarsıldık. Kızlar ve torunlarım bahçede araba içinde sabahladılar. Hanımı bir ben beklerken sarsılan hastanede durmak o korkuyu defalarca yaşamak zorunda kalmak işgenceydi. Sabaha karşı hanımı sahra çadırına aldıklarında biraz rahatlamıştım.
Biz başka bir dünyaya uykusuz , perişan ve çaresiz merhaba dedik. Bir akşamda her şey değişmişti.
Komşularımız öldü. Yakınlarımız kayboldu. İnsanlar sakat kaldı. İnsanlar çaresiz insanlar yaslı , hüzünlüydü.
En kaz başında aç susuz günlerce bekleyen komşularımızı teselli etmek mümkün olmadı. Elimizden bir şey gelip kimseyi de kurtaramadık. Ama kızım bir felaketi engelledi. Sabaha kadar yan yatan binadan kurtarma görevlileri insanları güvenli bir şekilde çıkardılar. Orada ölen olmadı. Sabah bina kendiliğinden yıkılırken kimsenin burnu bile kanamadı. Görevliler kızımı tebrik etti eğer oraya herkes gitseymiş. Hem oradakiler hem biz ölürmüşüz. İşte o gün her işi ehline bırakmanın önemini anladım.
Bir akşamda hayatım tamamen değişti mahvolan dükkanımız da yaşadık. Çocuklarımın karımın canından korktum. Şükür kimse ölmedi . Aklımı yitirecektim. Yitirmedim.
Ölen dostlara ,komşulara çaresizce veda ettik. Bir daha o kadar güvenle evimden içeri giremedim. Her akşam duvarlar üstüme yıkılacak diye hep bir korkuyla nefes aldım. Hayat ta bir daha nefes alamamaktan korkarak baktım.
Allah‘ım kimseye tekrar yaşatmasın.🥺
BeğenLiked by 1 kişi
Amin. Bir çok felaket yaşadık . Allah beterlerinden korusun.
BeğenLiked by 1 kişi