hayat engel tanımaz – güneş

Güneş

                       GÜNEŞ

     Bir varmış bir yok;

 Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ben bir mağaraya girdim baktım baktım çıkış yok . Yürüdüm yürüdüm geldim bir göl girdim yıkandım çıktım gittim gittim geldim bir tünel her yer aydınlık gireyim bakıyım dedim. Girdim baktım tünel daraldı geri çıkıyım dedim çıkamadım dedim kaldık ne olacak birde baktım ayağımın altında yer yok bastım indim geldim mağaranın girişine bir de baktım dedem ne arasın burada çabuk git babanın beşiğini sala dedi bende kortum koşa koşa gittim.

 Neyse gelelim masalımıza :

 Bir zamanlar bir diyar varmış bu diyarın evleri saray gibi bahçeleri cennet gibiymiş. Padişahı çok akılı , iyi ve çalışkanmış. Halkıda padişahlarını kendilerini örnek alır gündüzleri hiç durmadan çalışır çabalar geceleri aileleri , akrabaları , komşularıyla gülüp eğlenirlermiş.

 Eee ne demişler baştaki örnek olacak ki hakta onu örnek ala.

 Padişah her gün güne güneşin doğuşuyla başlarmış her sabah güneşe ‘ Doğ güneş doğ ki herkese neşe , bereket , sağlık, mutluluk getir ‘dermiş. Sonrada iç çekerek ;‘ Bir de bana bir kız evlat getir olur mu. Senin gibi parlak teni, senin gibi sarı saçları senin gibi doğarken kızaran yanakları olsun’ dermiş.

 Padişahın tam beş oğlu varmış. Oğulları çok akılı ,cesur ve iyi ahlaklılarmış. Padişah babaları da onların eğitiminden hiçbir şeyi eksik etmemiş. Bütün ilimleri ve bilimleri hocalardan öğrenirlermiş. Kılıç kullanmayı , at binmeyi ve bütün savaş sanatlarını babaları padişah ve amcaları öğretmiş. Ayrıca babaları ahlak ve terbiye eğitimini de bizzat kendi ve eşi hanım sultan ile yaparmış.

 Padişahın oğulların en büyüğü on altı en küçüğü sekiz yaşındaymış. Padişah oğullarına çok düşkün olduğu kadar oldukça da sertmiş.

 Şehzadeler her ay amcaları ile ava çıkarlarmış. Günlerden bir gün padişah artık sarayda olmaktan çok sıkıldığı için oğulları ve kardeşiyle beraber ava çıkmaya karar vermiş.

 Kardeşi abisi onlarla gelince çok sevinmiş. Padişah abisine çok sever , sayar ve saygı duyarmış. İki kardeşin birbirlerinden başka kimi varmış. Padişah ta kardeşi gibi düşünürmüş. Erkek kardeşi savaş sanatlarında ve ülkelerini korumada çok başarılı olduğu için onu baş komutanı yapmış. Ayrıca tek danışmanı da oymuş. Oğullarını ona gözü kapalı emanet edermiş.

 Padişah ve kardeşi önce oğulları arkada yanlarında birkaç muhafız ormanda dolaşmaya başlamışlar. Bir de bakmışlar ilerde çalılar kıpırdıyor iki oğlu hemen inip oraya gitmişler bakmışlar iki yavru tavşan korkmuş saklanıyorlar. ‘ Bu yavruları avlamak olmaz’ demiş dönmüşler.Padişah babaları sorunca olduğu gibi anlatmışlar . Padişah ‘ Aferim size . Hangi  canlı olursa olsun onun yavrusuna dokunmayın ‘ demiş .

  Yollarına devam etmişler herkes av bulabilmek için gözünü dört açmış bakarken en büyük oğul ‘ İşte orada bir çakkal var . Bakın bir yavru tavşanı avlama peşinde ben onu avlayım da tavşan kurtulsun’ diye fısıldamış. Hemen oraya gidip çakkalı bir okla avlayıp gelmiş.

 Devam etmişler bir süre sonra ikinci oğlu bir domuz görmüş onu avlamış. Sonra üçüncü oğlu bir tilki görüp avlamış. Derken Birden önlerinde bir antilop kovalayan kurt çıkmış. Kurt öyle irir öyle iriymiş ki Tam dördüncü şehzade kurdun peşinden koşacakken amcası bağırmış ‘ sakın ha. Gitme o avın peşinde ama kurtlar hiçbir zaman yalnız olmazlar hep sürü halinde gezerler . Şimdi diğerleri de gelir bize saldırırlar’ demeye kalmadan etraflarında ondan fazla kurt belirmiş. Şehzadeler kılıçları çekmişler. Amca ve padişah ta kılıçlarını çekmişler . Etraflarındaki aç kurtlar onlara saldırmak isteseler de yapamamışlar bekliyorlarmış.

 Şehzadeler elleri kılıçta merak ve endişe içinde sormuşlar ‘ Neden saldırmıyorlar’ . Padişah cevap vermiş ‘ Çünkü antilobun peşinden giden başlarıydı o gelsin hep beraber saldıracaklar’ demiş .

 Amca da ‘ Nede olsa bizi sarıp kıstırdıklarını düşünüyorlar. Şimdi size yanınıza birer kama yanınıza alın demiştim .Onları diğer elinize alın ve birbirinizin etrafında çember olun ‘ demiş.

 Padişah ‘ Herkes birbirine sırtını dayayacak herkes birbirinin sırtını kollarsa buradan çıkarız ‘ demiş. Hemen bütün şehzadeler birbirlerini ve padişahın , amcalarının sırtını kollamaya başlamışlar.

 Derken ağzı kan içinde iri kut gelmiş. Öyle vahşi öyle gözleri kanlıymış öyle hırlıyormuş ki kendi görünmeden sesi nerde olduğunu anlamalarına yetmiş. Sanki kimin lider olduğunu biliyor gibi padişahın önüne gelmiş ve daha amcaları hazır olun diyemeden kurtlar saldırmış. Şehzadeler bir ellerinde kılıçları diğer ellerinde kamalarıyla üstlerine atlayan kurtları savuşturmuşlar . Kurtlar durur mu ikinci kez saldırmışlar bu sefer bir kaçı kurtları yaralamış. Bu sırada kenarda bekleyen iri kurt padişaha saldırmış padişah onu bir hamlede savmış. Sonra ikinci üçüncü kez saldırmış. Padişah onu defalarca yaralamış. Ama iri kurt vazgeçmek bilmiyormuş.Bu sırada şehzadelere saldıran bir çok kurt ölmüş bir kaçı kaçmış kalan en iri iki kurt padişaha ve amcalarına saldırıyorlarmış .

 Bunu gören şehzadeler onlara yardım etmek için dönmek isteyince amcaları ‘ olmaz yerinizde kalın çemberi sakın bozmayın ‘ demiş. Şehzadeler bunun nedenini önce anlamamışlar birde bakmışlar ki yaralı kurtlar yanlarında başla kurtlarla gelmişler . Onlarda saldırmışlar. Şehzadeler savmışlar.

 Derken iri kurtlara yardıma gelen kurtlar ile padişah ve kardeşi aynı anda üç kurtla baş etmeye çalışıyormuş derken padişah bakmış biri yandan kardeşini boynuna saldıracak hemen belinden bıçağını çıkarıp atmış kurt yere yığılmış . Bir başkası padişaha saldırmış onu da kardeşi öldürmüş. Sonunda yaralı ki kurt kalmış onlarda kaçmak istemişler ama padişah ve kardeşi yaylarını gerip oklarını atıp onları öldürmüşler.

 Şehzadeler kaçan kurtları babalarının ve amcalarının neden öldürdüğünü merak etmişler . Padişah babalarına sormuşlar . ‘ Oğullarım sakın unutmayın düşmanınız yaşıyorsa kaçmış olsa da tehlikelidir . Çünkü can acısını unutmaz ve intikam için eninde sonunda döner ‘ demiş. Amcaları da eklemiş ‘ Hiçbir düşmana öldüğünden emin olmadan sırtınızı dönmeyin ‘ demiş.

 O gün şehzadelere çok büyük bir ders olmuş. Ormanda üç gün üç gece kamp kurup avlandıktan sonra dönerlerken karşılarına yavru tavşanın anneleri çıkmış ve dile gelip ‘ insanoğlu siz benim yavrularıma kıymadınız. Bende size teşekkür etmek istedim. Bu iki havucu alın . ‘ demiş. Önlerine çok iri rengi biri sarı diğeri pembe iki havuç bırakmış. ‘ Bunlardan sarı olan kız çocuk isteyen içindir. Diğer pembe olan hayırlı bir eş içindir.’ Pembe olanı bir yemek yapıp içine koyun kısmetlisi kimse gelip yiyecek hangisi hayırlı ise o havucun sahibine eş olmak içim yanına gidecek ‘ demiş ve hızla kaçıp gitmiş.

 Buna çok şaşıran padişah ve kardeşi havuçları almışlar. Padişah sarıyı kardeşi pembeyi almış . Saraya dönmüşler . Padişah hemen o gün yemek hazırlatmış o yemeğe havucu bizzat kendi koymuş sonrada eşiyle yemişler.

 Kardeşi ise padişahın emriyle bir yemek verdirmiş bu yemeğe diyarın bütün genç kızları çağrılmış.Padişahın kardeşini evlendirmek istediğini bildikleri için süslenip püslenip gelmişler oturup pişen yemekten yemişler hiçbiri yemeği beyenmemiş yemekten sonra padişaha ve kardeşine teşekkür edip gitmişler.

 Padişah ve kardeşi duruma şaşıp kalmışlar. Tencerede yemek kalınca sarayın çalışanları yemeği çalışanlara ve vezirin ailesine vermişler. Vezir ve ailesi bir güzel yemişler.

 Ne mi olmuş dersiniz. Vezir padişaha daha da bağlamış. Vezirin tek kızı padişahın kardeşini görmeye gitmiş ‘ Şey efendim. Geçenlerde bir yemek vermiştiniz. Ben gelemedim . Hastaydım. Ama yemekten yeme şansı buldum. Çok güzel olmuştu. İçindeki o pembe havuç bir başka güzeldi.Bende ondan buldurup yemek istedim olmadı. O havucun yerini siz biliyormuşsunuz . Bende gelip sormak istedim ‘ demiş. Padişahta kardeşi de bu duruma çok gülmüş.

  O gün padişah vezirden kızını kardeşine istemiş . Ertesi gün nişan yemeğini sarayda yerlerken eğlenceler her yerdeymiş mutluluğa yenisini de padişahın sultanı eklemiş. ‘ Padişahım bizim bir evladımız daha olacak ‘demiş. Padişah bu habere çok sevinmiş. Kardeşine dillere destan bir düğünle evlendirmiş.

Kardeşi çok ama çok mutlu olmuş. Eşi çok akılı , iyi huylu ve becerikliymiş. Padişaha da , eşine de ,ailesine de bir gün yanlışı olmamış.

 Aradan dokuz ay geçmiş saraya bir güneş doğmuş ki olursa öyle olsun. Hiç solmayacak bu güneş bir kız bebekmiş. Saçları altın sarısı teni parlak mı parlak beyaz gülüşü tatlımı tatlı yanakları kırmızı mı kırmızı sıcacık bu kız bebeğin adı güneş sultan olmuş.

 Eee şehzadelere ne olmuş diyeceksiniz . Onlarda o gittikleri avı hiç unutmamışlar ve hep birlikte olup omuz omuza savaşmış omuz omuza çalışmışlar. Babalarını ve amcalarının bağlılığını çok ama çok iyi anlamışlar.

 O günden sonra ne o diyardan nede o saraydan güneş hiç eksik olmamış.

 Onlar ermiş muradına biz çıkalım. Güneş e. Gökten üç elma düşmüş. Biri onların başına biri sizin başınıza diğeri ,güneş bebeğin başına .

 Eee bize kalmadı eh bize de hiç solmayacak güneşli günler olsun.

Mavi İlkay Masal.

Değerlendirme: 1 / 5.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s