kuru ağaç

Kuru Ağaç

                                           KURU AĞAÇ

               Günler den yağmur;

   Her yerde iliklere işleyen bir soğuk ,ağaçlar haşin gaddar bir elin elinde hiç durmadan sarsılmakta . Ben bir pencerenin arkasında seyirde.

   Karşı evin bahçesi kupkuru,ağlayan gökyüzü bu kup kuru topraklara hayat vermiyor . Birde üstüne geçit vermez balçık deryasına dönüştürüyordu.

 Kendimi o balçığın içinde düşündüğümde dibi gördüğümü en son gördüğüm şeyin ağlayan göğü gri ifadesi .

 O bahçe benim sonsuzluk yatağım ben bu balçıktan hiçbir dem çıkamayacağım. Gecem gündüzüm. Günüm güneşim bu küçük kuru hiçbir zaman benim olmayacak yerim.

  Ne dersiniz bir gün bir yerde bir ağacım bir bahçem olur mu?

  …

  Bahçeden çıkıp yollara düşüyorum. Sokaklar çok kalabalık kimseyle konuşmadan yürüyorum ve yürüyorum. Gece gündüzü kovalarken ben bütün şehri sokak sokak geziyorum ve yorgun bitkin halde dönüyorum. Hala kuru hale balçık bahçeye bakıp kapatıyorum kapılarımı….

   Günlerden güneş erkenden ışıl ışıl gökyüzü bana göz kırpıp kalkmamı söylüyor. Hemen kalkıp hazırlanıyor ve kendimi dışarı atıyorum. Otobüs durağının bir yarısı yaz diğer yarısı kış bana düşen ikisinin ortasında durmak bekliyorum bekliyorum. Bir yarım yanmakta diğer yanım donmakta. Zaman akıp gitmekte gelen herkes koyu bir sohbette ; bense gökle sohbete dalmış derken bir hareketlenme koşuşma daldığım uykudan uyandığımda; otobüs gelmiş üstelik beni almadan gitmek üzere koşarak yetişiyorum. Duraktan binene herkese sitemle bakıyorum bir teki bile seslenmedi. 

    Ne olurdu ‘ otobüse binmiyor musunuz deselerdi. ‘ Neyse yola koyuldum. Bitmek tükenmek bilmeyen yolcuğuma otobüsün en arka tekli koltuğunda devam ediyorum. Her durakta bir telaş bir koşturma kimi işe yetişme derdinde. Kimi okula ,kimi derdine derman arama telaşında . Ben mi ne derdindeyim? Bilmeme bu sorunun bir karşılığı yok galiba.

 Saatlerce süren yolculuğum beton kentin göbeğinde sonlanıyor. Telaşsız inip önüme ilk çıkan sokağa dalıyorum. Herkes durağa koşarken ben tam tersine zirveye tırmanma derdinde. Hep böyle oldu zaten.

 Nasıl mı ? ‘ Bilmeme herkes tırmanırken ben inme herkes inme derdinde iken ben zirveye tırmanma derdinde.’ Ne garip değil mi!

  Neyse akşama kadar çalış çalış çalış. Sonra karanlığı delen gürültü, uğultu gökyüzünü kendine küstüren telaş içinde eve dönüş. Akılda ‘buna değdi mi?’ diye bir soru.

  Ben gene o pencere önünde bakıp bakıp duruyorum. Yağmurlar hala bizimle ; gökyüzü hiç durmadan ağlayacak kadar kederli. Arada güneş gökyüzünün kederini unutmasını sağlayacak kadar sıcak sözlerle onu sakinleştirince bahçede içeri sızmakta. O kup kuru topraklar ve hatta benim o ufak tefek güçsüz dostum ağacı bile ısıtmayı denemekte. ‘ Vazgeçme belki belki üşüyen bedenini ısıtmayı başarırsan hepimizin içi ısınacak.’

 Günler hiç değişmiyor . Bu ağaç neden hiç yeşermiyor. Ben bugün işe gittim geldim. Dün şehir gezisi yaptım. Bu sabah öyle sıcaktı ki koşuya bile çıktım. Dün bir çay bahçesinde oturdum arkadaşlarla çok ama çok sıcaktı ben o sıcakta bile biraz üşüdüm. Ama çok güzeldi. Orada oturdum; Onları izledim çok zevkliydi. Çok eğlendiler.

 Sabah ilk işim pencereye koşmak oldu. Artık mevsimler değişti sıcak günler renga renk güzelliklerini önümüze seriyor. Şehir turu atmaya doyamıyorum. Bizimkiler tatilde, ben işte. Arkadaşlar denize gitmeyi teklif etiler gideceğim.

  Sahil çok güzel kalabalık bir grup olarak gittik ben kıyıda gezintiler yaptım. Diğerleri kumsal voleybolu oynadı. Yemek hazırlama işi bende . Afiyetle yedik içtik. Onlar kum topu oynarken ben seyirde . Akşam öylesine yorulmuşum ki kendimi yatağa zor atım. ‘ Hayat keyifli mi?’ Bilmeme yaşıyoruz işte!

    Neden kuruyan bahçe yeşermez. Bir tek ağaç neden yem yeşil olup ruhumu aydınlatmaz. Kup kuru ağaç ne ağlayan gökyüzüne nede sıcacık gülüşüyle gelen güneşe karşılık vermiyor.

   Günler günleri kovalaya dururken.  Benim içinde tatile gitme zamanı geldi . Anne ve babamın memleketi  her yıl gittiğimiz ve herkesin mutlu olduğu yegane yerdi.

  Bu tatili hep iple çekerim. O boş telaşlı sokaklara veda edip düştüğümüz yollara düşmek çok güzel. Gökkuşağının renkleriyle mis gibi kokularla bezeli sakin yollardan vardığımız kocaman köy evi.

   Burası , babamın ve annemin köyü. Dedelerim ve nenelerim hala sağ. Önce annemin evinde kalacağız. Annemin evi , iki katlı küçük küçük pencereleri olan kerpiçten bir cennet.

  Bu mis gibi yemek kokan cennete ve bahçelerinde her gün ayrı bir keyif dedem ve nenemle çapa yapmaya , bahçeden meyve toplamaya gidiyorum. Küçük kuzular ve anneleri çobana verilmez. Dedem ve ben onları gezdiririz. Kuzular ne güzeldir. Ah o yaramazlar. Bahçede; gece olunca cırcır böceği eşliğinde pırıl pırıl fenerlerin  parıltısı altında mis gibi çay yudumlamak ayrı bir mutluluk. Bahçe hayat dolu her yerde bir gülen yüz güzel koku renk. Her yer yem yeşil.

 Babamın evi oda başka bir keyif. Ev üç katlı her kat ayrı bir ev gibi babamın iki kardeşi daha var. Herkes aynı zamanda gelir evde bir cümbüştür kopar. Gençler her gün ayrı bir eğlence de . Beraber hayvanları otlatmaya gideriz. Annemler yemek telaşında. Babamlar bahçe sohbetinde. Bizler eve, bahçeye , hayvanlar yetişme telaşında. Hep telaşlı hep keyifli.

 Bahçemi bahçede kaybolmamak imkansız . Ama her yerden çıkan bir ördeğin, tavuğun, kazın peşinde koşmaktan o bahçe gün içinde onlarca kez dolaşılır. Kuzenlerle sohbetler , şakalaşmalar ayrı bir zevk.

 Akşamlar mı bahçede kurulan sofralarda yemekler sonra gece geç saatler kadar kuzenlerin birinin gitar diğerinin saz konserlerini çay eşiliğinde  dinlemek. Yıldızların geceyi aydınlatan gülüşleri altında gecen zamanı unutmak ve bahçede uyuya kalmak.

 İşte hayat bu. Yem yeşil buram buram hayat kokan yerler buralar.

 İşte bitti günler günler geçti ve bir tatil sonu . Eve dönüyoruz. Ev orası mı ? Yoksa arkamda bıraktığım yer mi hep soruyorum. Gene odamdayım. Bitmeyen bir yolun yorgunluğu ve yatağa yığılıp kalıyorum. Gece sabah kavuşunca uyanıyorum . Birde bakıyorum ki pencereden gelen bir koku. Koşuyorum .’ Ağaç kup kuru asla yeşermeyecek’ dediğim  ağaçta birkaç dal yaprak. Yeşil dallarda küçük bir kuş yuvası o küçük yuvada açlıktan bağıran minik  yavrular ve onları doyurmaya çalışan anne ve babaları.

   O an kararımı verdim. Evet ben köyde kendi başımda kalamam ancak o bahçeyi yeşerte bilirim. Daha bir çok bahçeyi de.

   O gün çok ama çok gerilerde kaldı ama ben hala o anda kaldım. Şimdi mi? Şimdi çiftliklerim var . Her yaz hala dedelerimi ninelerimi ziyarete gidiyorum. O çiftliklerde hayat var. Karmaşa telaş var . Neşe , mutluluk; renkler ve kokular var.

 Yani gerçek hayat var. Evet artık o kuru ağaç yok . Her bahar hemen yeşeriyor. Sonra mı sonra mis kokulu gülüşleriyle pembe pembe açıyor sonra minik minik yavrularıyla kuşlarımız bizi mutlu ediyor.

 Ben mutluyum. Sohbet etiğim dostlarım, yüzü gülen arkadaşlarım ,mutlu bir ailem var. Mutlu ve şanslıyım.

Mavi İlkay Masal.

Değerlendirme: 1 / 5.
Kuru Ağaç

Yorum bırakın