SAVAŞ NAGARALARI

SAVAŞ NAGARALARI
Savaş nagaralarının susmadığı yıllardı. Küçücük bir köyde birkaç kadın, birkaç çocuk ve bir de Mehmed dede kalmıştı. Bütün erkekler cephede aileleri için canlarını hiçe sayarak kanlarıyla mücadele ederken.
Günlerden bir gündü. Gün bir türlü aydınlanmıyordu. Postacı muhtarın kapısını çaldı. Elinde beş zarf vardı.O zarflarla beş şehit haberi ocaklara ateş olup düştü . Kısa süre sonra mektuplara yenileri eklendi . Günler daha kararıyordu.En sonuncusu geldiğinde köyün erkeği çocuklar ve Mehmed dedeydi artık.
İşte o gün kadınları köyün erkeği olmaya karar verdiler. Kadınlar çocuklarına ana ve baba olmuşlardı. Onlar çocuklarına kol kanat gererken bir gün düşmanın onların topraklarına onların köylerine yaklaştığını duyunca kadınlar ne yapacaklarını bilemediler.
Köydeki on sekiz hanenin on sekiz kadını Mehmed dede ve muhtarın olduğu köy kahvesinde toplandı. Kahve yıkık döküktü. Tüm köy gibi köyde aslında otuz haneliydi. Üst üste yaşanan savaşlarda bir sürü aile dağıldı ve köy harabeye dönmüştü.
Köy kahvesinde sessizliği bozan Emine bacı oldu : ‘ Bacılar düşman kapıda köye gelmeleri an meselesi. Köyde silah yok . Bizde kalan baltalarımız ve bıçaklarımız. ‘
Ayşe bacı’ Bunlarla çocuklarımız koruyamayız. ‘
Fatma bacı ‘ Onlar çok kötüler . Acımasızlar. Bize , çocuklarımıza neler olacağını biliyoruz.’
Hep bir ağızdan : ‘ Biliyoruz bacım. Onlarla burada mücadele edemeyiz.’
Gül teyze ‘ Kızlarım haklısınız. Onlarla burada mücadele edemeyiz ama kaçarsak nereye kadar kaçacağız. Çocuklarımızı nasıl ve nerede büyütürüz. Ben biliyorum ki onlar bizim kaçtığımızı sansınlar onlar rahatlayınca hepsini haklayıp öyle bir şey yapalım ki . Bizim toprağımızı ele geçirmenin çocuklarımızı evsiz yuvasız bırakmanın; erlerimizin canına kıymanın bedelini ödesinler’ .
Fatma ‘ Gül teyzem haklısın . Güzel söylersin de bunu nasıl yapacağız. Biz neyle yapacağız’.
Gül Teyze’ Bunu en iyi mehmed dede , muhtar ve emine yaparlar onlar söyleyecek biz yapacağız.
Emine hiç düşünmeden’ Tamam yapalım . Öncelikle evlere gidin neyiniz varsa toplayın. Onlara tek lokma bırakmayın. Bütün silahları , battaniyeleri toplayın. Muhtar sende kahvedeki ve boş evlerdekileri topla. Mehmed dede söyle ne yapalım. Ben derim ki gerimizdeki ormanlıkta saklanalım. Düşman gelip istediğini bulamayınca elbette bir yerde duracak orda gece olunca bunları avlayalım ‘
Mehmed Dede ‘ Güzel söylersin ama öyle direk saldırmak olmaz. Bunlar namusuz onlara güç pusu kurmak lazım. Onların silahları var silahlarını ellerinden bırakınca avlamak lazım.’
Kadınlar neyleri varsa toplamışlar. Atlara eşeklere kağnılara yükleyip düşmüşler yolla günlerce ormanda yaşamışlardı. Yorgun uykusuz gecen geceler. Ser Sefil çamur içinde büyüyen bebeklerle. Başlarını sokacak kuytulardan başka bir şeyleri yoktu. Kaya artlarında saklanıyorlardı.
O gün geldi.
Yüzlerce gözleri elleri kanlı canavar köye girdi. Bütün evleri basıp yakıp yıktılar. Her şey param parça edilip ateşe verdiler. Sonra köyden sel gibi akıp bütün arazi arandı. Kimseyi bulamayınca ormana girmeye karar verseler de hemen giriş kısmında kamp kurdular. Gece olup eller tetikten çekilince kadınlar kara yazmalarını yüzlerine sarıp çocuklarını Memed dede ve muhtara emanet edip karanlığa karıştılar.
Sessizliğin sesi oldular. Ateş başındakilere yaklaştıklarında askerler kadınları çocukları bulunca yapacaklarını anlatarak zevkleniyorlardı. Ağaç ardında insan öldürecek olmanın tedirginliği ve vicdan azabıyla elleri titrerken askerlerin yapacaklarını duymak o ateşe bakan canavarımsı yüzleri dehşet ve kandan başka bir şeyin olmadı gözlerini görmek kadınlara bir cesaret verdi. Birden aralarından biri tuvalet için içlerinden ayrılmış geri gelmedi. Diğerleri devriye atıyordu birden kayboldular. Bir bakmışlar bir sürü adam kayıp onlar silahlarına davranacakları sırada bütün silahlar yok olduğunu fark etmişler . Birden silahlar ateşlenmiş. Bağırtıya uğultu karışmış. Işıklar ateş böcekleri gibi yanıp sönmüş ve onlarca ceset yere yığılmış. Bir kaçı kurtulup vahşi bir hayvan gibi pençelerini uzatarak saldırmaya başlamış.
Birkaç kadın çığlığı duyulmuş ‘ Bırak bırak namusuz.’
Adam ‘ seni parça parça edeceğim. Sana öyle şeyler yapacağım ki ölmek için yalvaracaksın. Ama ölmeyeceksin.’
Kadın ‘ Bırak bırak .Pislik’
‘ Nereye daha tadına bakacağım. Sonra kızının tadına bakacağım . ‘
‘ Diğer köydeki kadınlara neler oldu bir bilseniz. Ölmek için yalvardılar ama ölmediler . Şimdi mi : Şimdi kendilerini astıkları ağaçlarda sallanıyorlar. Çocuklarının yanına kendilerini astılar. Sizde aynısını yaparken izlemek çok zevkli olacak’ …
BU sırada onlarca silah bir daha ateş aldı.
Uzun süre sonra gözleri yaşlı ağızları kapalı, korkudan gözleri kocama fenerler gibi olan çocuklar annelerini beklediler. Annelerini elleri kan içinde sıkı sıkı tutukları silahlarla gelirken gördüler.
‘ Mehmed dede ve muhtar ayağa kalktılar. Çocukları korumak için kaldıkları için pişmanlık duyuyorlardı. Kadınların geldiğini görünce rahatladılar. Kadınlar elleri, kolları sağlam ama kanlı yüzleri, gece gibi simsiyah yazmalarına bürünen geceyi kanın karartamadığı beyaz tenleriyle aydınlatan kadınlar geldiler.
Emine bacı ‘ dedem burada kalamayız. Bunların gerisi geliyormuş. Gideceğiz. İlerde çok ilerde şehirde askerlerimiz varmış. Onlara onlara sığınacağız.
Kadınlar, ellerinde silahlarla ailelerinin korumuşlar.Gece gündüz hiç durmadan yürümüşler.Yürürken yemek yiyerek günlerce vahşi hayvanların arasında yaşayarak gündüzleri saklanarak sesiz sedasız yol almışlar. Geçtikleri yollarda boş evlerden başka hiçbir şey bulamamışlar.
Sonunda şehre e vardıklarında ayakları param parça çocukları perişan sırtlarında silahları kucaklarında tanınmaz haldelermiş. Vilayete gitmişler. Hemen valini karısı onları almış evinde ağırlamış. Sarmış sarmalamış. Derken validen gelen bir haberi duymuşlar ‘ Düşman askerleri yolda şehre girmesin diye asker kardeşleri de yolda düşmanı tutmaya çalışacaklar yaparlarsa kurtuluruz ama güç askerimiz az düşman kalabalık .’
Bunu duyan kadınlar valiye gitmişler.
Fatma ‘ düşman kalabalıksa biz ne güne duruyoruz. Askerimize yardım etmesek kime yardım edeceğiz! ‘ .
Vali ‘ Olmaz siz kadın başınıza ne yapacaksınız?’
Gül Teyze ‘ Ne mi bu kadınların hepsinin kocaları , evlatları cephede onları sizleri korumak için canının verdi vali bey. Biz buraya gelirken ölümün içinden geçip geldik. BU eller silah tutmayı da bilir’.
Ayşe ‘ Silah yapmayı da öğrenir’.
Emine’ Cepheye silah taşımayı da biliriz’.
Fatma ‘ Vatanı ,evlatlarını korumanın kadını erkeği yok vali bey’.
Vali söylediğinden utanmış. O gün evlerde silah yapmaya cepheye ihtiyaç olan ne ise onu taşımaya gidecek guruplar kurmaya başlamışlar. Kadınlar silah , erzak ne ihtiyaç ise onu üretip taşımışlar. Bir taraftan da emekli ve yaşlı askerlerden silah kullanmayı öğrenmişler.
Korkulan gün geldiğinde asker yetişmiş. Düşman çok kalabalıkmış. Askerler geri çekilerek şehri koruyorken. Komutan şehre haber yollamış. ‘ Şehri hemen boşaltın.’ Vali herkesin gitmesini söylediğinde kağnılara at arabalarına binene kadınlar yanlarına sadece erzaklarını alabildiklerini almışlar.
Vali’ nin başını çektiği konvoy şehirden ayrılırken Fatma , Emine ve bir çok kadın çocuklarını Gül teyze ,Ayşe , memed dede ye emanet edip düşmüşler yola cephe gerisine sızarken yanlarında birkaç erkek birde muhtar varmış.
İki taraftan sızan guruplar düşmanı kargaşada gafil avlayıp kırıp geçirmeye başlamışlar. Saklanıp vuruyor sonra kaybolup başka yerde tekrara ortaya çıkarak neye uğradıklarını anlamalarına izin vermiyorlarmış. Sonunda saldırının nerde olduğunu şaşıran düşmanda panik havası esmeye başlamış. Yanında ki arkadaşı önüne düşüp ölenleri can korkusu sarmış. Geri kaçmaya kalkmış . Bağzıları ileri kaçma şaşkınlığına düşünce karşısına çıkana askere ateşmiş.
Sonra Fatma ve Emine bacılar askerler gidince de orayı tutmuşlar. Askerse kaçan düşmanı geri sürmüş.
Aylarca sıcak demeden soğuk demeden elleri yüzleri tanınmaz hala gelene kadar dağda kalan bu kadınlar şehri ve halkı düşmana , çetecilere karşı korurken Bir daha güneşin kendilerine gülümseyeceği günün özlemini taşımışlar.
Evlatlarını geride bırakıp kocalarının açtığı yoldan yürürken bir çoğu hayatını kaybetmiş. Yaşayanların ruhlarında o günden kalan yaralar asla kapanmamış.
Mavi İlkay Masal.