ÇİFTÇİ

ÇİFTÇİ

 Uçsuz bucaksız sarının tonlarının yeri göğü sardığı günlerdi. Sıcacık rüzgar her yeri kavururken  tarlasının ortasın başında bağlı bezi bileklerinde sargıları yüzünden akan terleri akarken adam hiç durmadan tarlasını biçmeye çalışıyordu. İlerde otlayan eşeği onu bekliyordu.

 İlerki toprak yoldan dört yolcu geçiyorlardı . Beş eşek peş peşe takılmıştı. Adamların sırtında ufak bohçaları vardı. En son eşek ise kendinin iki katı yükle zorda olsa ilerliyordu. Adamlar ellerinde şemsiyeleri ve yüzlerini sildikleri tülden bezlerini yüzlerine salarken sağa sola bakarak yavaş yavaş ilerliyorlardı. Ağaçların arasından geçerken mola vermeye karar verdiler. Hemen ağaçların altına oturup bohçalarını açıp keyifle yemeklerini yiyip yolculuğun uzunluğundan , eşeklerle yolculuk etmenin zorluğundan , susuzluk tan ve sıcaktan sürekli şikayet ederken üstlerine çöken rehavetle tatlı bir uykuya kalmamak için yüzlerini yıkayacakları dere ararken sap sarı alevlerin yükseldiği bir dünyada ter kan içinde hiç durmadan çalışan yüzünden akan terleri bileklerine silen adama hayran hayran bakarak yaklaşan adamlar adamın gençliğine gücüne hayran kalmışlardı. Aralarından biri dayanamayıp adama seslendi.

 Yolcu ‘ Nasıl yapıyorsun ? Bu sıcakta bu tarlayı nasıl biçiyorsun ?’

 Adam onları o zaman fark etti. Terlerini silerek onlara dönerken adamlar ikinci bir kez şaşırdılar. Genç güçlü bir adam beklerken saçlarında altın sarısının gezindiği saçlarına çok tan aklar düşmüş bir adam gördüler.

 Adam birkaç adım gelip ‘ Nasıl mı yapıyorum? Yapmak zorundayım. Burası benim tarlam. Tarlamı ekip biçmezsem zamanında hasadımı toplayıp satmazsam bir yıl ne yer ne içerim. Nasıl yaşarım.

 Şaşkınlıklarının yenen adamlardan biri ‘ İyi de bu sıcakta niye biraz beklesen güneş inse serinlikte toplasan olmaz mıydı? Üstelik yaşlısın böyle giderse hastalanırsın?’

 Adam baktı güldü ‘ Ben bu tarlayı sabahın ilk ışıklarından beri biçiyor ve taşıyorum. Üç gün içinde taşımazsam ekinime yağmur düşüp haşatımı ziyan edecek işte bu sebeple benim kaybedecek zamanım yok. Bu tarla ne hastalık dinler, ne güneş , ne yaşlılık  . Hayat gibi. İşte bu sebepten biçiyorum. Nasıl siz yolcu olup gideceğiniz yere varmak için hiç durmadan almak zorundaysanız bende yaşaya bilmek için çalışıyorum.

 Yolcular işte o zaman yollarına hiç durmadan devam ettiklerini devam etmek zorunda olduklarını hatırladılar. Ama adamın bu erdemine ve yalnız bir köylünün bu kadar şeyi tek başına yapmasına şaşırırken . Köylü topladığı ekinlerini eşeğe yüklemeye başlarken onlarda toplanıp yola çıkmışlardı o zaman en büyük şaşkınlığı yaşadılar. Yaşlı adamın tek bacağı dizinin altından tahtaydı.

 Adamlar ‘ Ama ama sen sakatsın ve tek başına çalışıyorsun. Biz biz ?’

 Adam ‘ Ben yaşlıyım, benim engelim var doğru ama yaşıyorum, nefes alıyorum .’

 Yolcu ‘ Bu azmin nedeni nedir ? ‘

 Yolcu ‘ Sen nasıl bu hale geldi? ‘

 Adam ‘ Ben vazgeçemem! ‘ Eşeğine yüklediği ekiniyle evinin yoluna devam eden adamın peşine takılan yolcular dan kurtulamayınca anlatmaya başlamış.

 Adam ‘ Ben daha on yedimdeyken beni askere aldılar. Savaş varmış. Bana neyse dedim. Babam gitmen lazım dedi beni arkadaşlarıma katıp yolladı. Çok korktum. Daha bir ay olmuştu ki karşımda tanımadığım insanlar vardı ve bana saldırıyor ateş ediyorlardı bende silahımı bırakıp korkuyla kaçıp gittim. Kaçarken nereye gittiğimi fark etmemişim. Üstüne gittiğim düşmanmış.  Beni vurdular. Ben feryad ederek bağırırken komutanım beni kurtardı. Beni iyileştirdiler o gün fark ettim ki yaşıyorum ama ayağım yok. Hayata küsüp yatakta kaldım. Bir gün beni kurtaran komutanım gelip. ‘ Burada ne zamana kadar kalacaksın? Korkarak neyi çözeceksin ? Sen burada kalınca dünya durmuyor .Ben o zaman komutanıma ‘’ Ben sakatım ? Artık işe yaramam ‘ dedim ‘.Komutanım bana’ sen bedenen değil aklen sakatsın bedenin engeli aşılır senin sakatlığın korkun. Sen korkuyorsun o korku başına bu işi getirmedi mi?  Bak yan yatağında arkadaşların yatıyor. Onlar geriye döndüklerinde yaşayacak evleri, yanlarında yaşayan aileleri olabilsin. Ufacık bir toprakları onlara ait kalsında özgürce ekip biçip hayata kala bilmek için sürekli çabalıyorlar. Bak arkadaşım Ahmet dün vuruldu . Bugün kolu sargılı cepheye geri gidiyor. Sen sen hayata kalacaksın fakat nasıl evinde kendi tarlanda kendi ekmeğini kazanarak mı yoksa burada gelip seni öldürmelerini acizlik içinde bekleyerek mi? Ben gidiyorum ? Ahmet gidiyor yaşamaya günü gelince son nefesimi verene kadar çalışarak her nefesimin hakkını vererek yaşayacağım. Ahmet yataktan kalkıp koştu. Ben de o yatağa bir daha yatmadım. Yaşadım ayaktayım. Toprağımdayım kendi ekmeğimi kazanıp özgürce nefes alıp çalışıyorum işte hayat bu korkup saklanmadan . O da bitmesi gereken hayatım bana geri verildi ve bende o hayatın hakkını vereceğim. Yolcular sizin merak etiğiniz şey bu . Hadi hayırlı yolculuklar. ‘ demiş ve yavaş yavaş adımlarla evine giderken tembel tembel yola giden yolcular kendilerinden utanarak yolculuklarına devam etmişler.

Mavi İlkay Masal.

Değerlendirme: 1 / 5.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s