ENGEL TANIMAZ – MAĞARA

MAĞARA
Bir varmış bir yokmuş;
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ben derede babam denizde annem gölde yüzerken uzak bir memleket varmış bu memlekette ormancılık yapan bir adam varmış. Bu adam her gün ormana gider ormandan kestiği dalları götürüp satarmış. Adamın kimi kimsesi yokmuş.
Her gün şu orman senin . Bu orman benim gezerken’ başımı sokacak bir evim var ‘ dermiş.
Günlerden bir gün ormanda ağaç kesmek için gezmiş dolaşmış bir sürü ağacı sırtına yüklemiş dönüş yoluna çıkacakken birden yağmur bastırmış . Yağmur öyle yağmış öyle yağmış ki artık yürümesinin yolu kalmamış. Oda koşa koşa kaçmaya başlamış. Derken bir mağara görüp sığınmış. Yağmurdan saklana bildiği için sevinmiş. Yaş odunları bir kenara koymuş. Gece olduğu için hiçbir şey göremiyormuş. Bir kenara yatıp uyumuş . Sabah kaktığında bir de ne görsün mağara sapsarı altın gibi parlıyormuş.
Gözlerini inanamayan adam birde bakmış gerçekten altın elleriyle dokunmuş. ‘ Olamaz bu gerçekten altın ‘demiş. Sevinçten deliye dönmüş. Ne yapacağını şaşırmış. Mağaradan altınları sökmeye başlamış. Ama ne çare nerde olduğunu bilmiyormuş. Üstelik çıkardığı altınları alıp gitse kalan altından mağarayı başkası bulur diye bir yere gidemiyormuş.
Günlerce mağarada kalmış. Yemek ve su bulmak için gidip geri dönüyormuş. Mağarada günlerce aylarca yaşamış biri mağarayı bulur diye topladığı ağaçlarla ve kayalarla mağarayı saklamış. Böyle böyle uzun zaman altınlarla o mağarada yaşayıp bir gün onlarla alacağı yapacağı şeylerin hayalini kurmuş .
Günlerden bir gün kıyametler kopmuş. Öylesine şiddetli bir kış gelmiş ki mağaradan çıkamaz olmuş. Böylece aylarca mağarada yiyecek bir şey kalmamış. Ağaçları kemirmiş. Olmamış. Bir gün bakmış yiyecek yok gözü dönene adam altını eritmiş ve yemeye çalışmış. Olanlar olmuş. Adamın içi altına dönüşmüş ölmüş.
Gökten üç elma düşmüş biri sizin ,biri dinleyenlerin biri, de bizim başımıza.
Mavi İlkay Masal.